Written by Görüş

Sıfır Noktası… Mescid-i Aksa’da Nasıl Sinagog Kurulur?

Gazze’de Filistinlilere yönelik yürütülen soykırım savaşıyla birlikte işgalcilerin Batı Şeria’daki sergiledikleri vahşet de giderek artmakta ve genişlemektedir. Daha fazla toprağa el koyulmuş ve yerleşim faaliyetleri artmıştır. İşgal yönetimi artık yerleşimcilerin Filistin halkına ve mallarına yönelik saldırılarına karışmamaktadır. Tüm bu gelişmelerin ortasında Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar da giderek artmaktadır. 7 Ekim 2023’ten bu yana, bir yandan güvenlik önlemleri sıkılaştırılarak, Mescid-i Aksa’nın işlerine ve yönetimine açıkça müdahale edilerek, diğer yandan da buradaki Yahudi varlığının ve ritüellerinin artırılması konusunda ilerleme kaydedilerek var olan gerilim sistematik bir şekilde tırmandırılmaktadır. Bunun en son örneği 12 Mayıs 2025 Pazartesi günü, bir grup yerleşimcinin dini bayramları dolayısıyla yanlarında kurbanlıklarıyla birlikte Mescid-i Aksa’ya baskın yapmayı başarmalarıyla yaşanmıştır.

Bu yazımızda 7 Ekim’den bu yana Mescid-i Aksa’ya yönelik gerçekleştirilen saldırılardan öne çıkanlara ilişkin kısa bir değerlendirmede bulunacağız. İşgal yönetimi, savaş sırasında artırdığı korkutma ve güvenlik baskısı oluşturma politikasıyla, Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirme ve kendi gündemlerini orada uygulama yolunda ilerleme kaydetmeye çalışmıştır.

 

Eski Şehir Sakinlerinin Namazgahı

İşgalciler, Mescid-i Aksa’nın Aksa Tufanı Savaşı’ndaki merkezi yerini fark etmiş ve savaşın başlamasının hemen ardından Mescid-i Aksa’ya ve cemaatine karşı misilleme tedbirleri almıştır. Bu yüzden 8 Ekim günü Mescid-i Aksa’nın kapılarında işgal güçleri tarafından büyük bir güvenlik alarmı durumuna geçilmiştir. Namaz kılan çok sayıda kişiye ve vakıf çalışanlarına saldırılmış, kasıtlı ve onları aşağılayıcı bir şekilde arama yapılmış, bazıları kıyafetlerini çıkarmaya zorlanmıştır. Ayrıca birçoğunun camiye girmesi engellenmiş ve bazılarının da tehditle ofislerini açması engellenmiştir.

Sıkça sorulan bir soru: “Mescid-i Aksa neden boş?

O gün yaşananlar, işgal güçlerinin sonraki günlerde uygulayacağı Mescid-i Aksa’yı kuşatma politikasının habercisi olmuştur. Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya girişi, sıkı önlemler ve kapılardan geçiş yapan herkese yönelik kasıtlı kötü muamele ve aşağılama yoluyla engellenmiştir. İşgal güçleri, insanların Mescid-i Aksa’da ibadet etme hakkını elinden almak ve kimlerin Mescid-i Aksa’ya girebileceği konusunda insanları yanıltmak amacıyla zaman zaman farklı argümanlar kullanmıştır. Bazen namaz kılanlara: “Eski Şehir dışında yaşayan hiç kimsenin içeri girmesine izin verilmeyeceğini.” söylemiş, bazen yasağın yaşla alakalı olduğunu, belirli bir yaşın üstündeki herkesin girebileceğini iddia etmiş, bazen de daha da katı davranıp, savaş nedeniyle herkes için genel bir yasak olduğunu iddia etmişlerdir. Bu durum aylarca devam etmiş ve Mescid-i Aksa’nın, oraya gidebilen her Filistinlinin ibadet ettiği bir mescitten, sadece Eski Şehir sakinlerinin ibadet ettiği bir camiye dönüştüğü görülmüştür.

Bu kuşatmanın en yoğun olduğu günler ise cuma günleri olmuştur. 7 Ekim’den önce cuma namazlarında ortalama 70 bin kişi ibadet ederken, işgal yönetiminin aldığı önlemler nedeniyle, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıların başlamasının ardından bu sayı yaklaşık 5 bine düşmüştür. 1 Aralık 2023’te ise sadece 3.500 civarında kişi cuma namazı kılmaya gelmiştir. Saldırıların 15’inci Cuma gününden (19 Ocak 2024) itibaren özellikle Ramazan ayının yaklaşmasıyla birlikte namaz kılmaya gelenlerin sayısı giderek artmaya başlamıştır. O dönemde cuma namazına katılanların sayısı 30 ila 50 bin arasında değişmekteydi. Ancak bu sayı, saldırıların başlamasından önceki cuma namazına katılanların ortalamasından daha düşüktü. Bunlara ek olarak bir uzaklaştırma politikası yıl boyunca devam etmiş ve özellikle son Ramazan öncesi artımıştır. Mescid-i Aksa’daki her türlü hareket ve faaliyetin susturulması amacıyla çok sayıda gazeteci sınır dışı edilmiştir.

 

Gazze’de Yangın ve Mescid-i Aksa’da Yıkım

Gazze’ye yönelik saldırıların başlangıcından bu yana Tapınak Grupları, Gazze’de elde edilecek bir zaferin, Aksa yerine yapılmak istenen sözde Tapınağın inşasına katkı sağlayacağı fikrini savunmaktadırlar. Bu durum, ufukta bir İsrail tankını ve Tapınağı gösteren görsellere de yansımıştır. Gazze’de yıkılan evlerin duvarlarına Tapınak maketi çizilmiş, Tapınak Gruplarının üyeleri, işgal ordusunun Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısı sırasında asker ve subay olarak fiilen saldırılara katılmıştır. Bu bağ, Mescid-i Aksa’nın daha fazla Yahudileştirilmesinin gerekçesi haline gelmiş ve yerleşimciler Gazze’ye yönelik kara harekâtında hayatını kaybeden askerlerin anısına Mescid-i Aksa avlularında ağıtlar yakmıştır.  Bazı yerleşimciler, saldırıya katılan birliklerle askerlik görevine gitmeden önce veya askerlik görevinden döndükten sonra, askeri üniformalarıyla Mescid-i Aksa’ya kasıtlı olarak baskın düzenlemiştir. Mescid-i Aksa ve diğer yerlere düzenlenen baskınlara direnişin elindeki çok sayıda esirin ailesi de katılmıştır.


Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar ile Tapınak inşası arasındaki bağ sadece Gazze ile sınırlı kalmamıştır. Lübnan’da çatışmaların başlamasıyla birlikte yerleşimci örgütler
Lübnan’a yönelik saldırılara reaksiyon göstermiş, 18 Eylül 2024’te Mescid-i Aksa’ya düzenlenen baskın sırasında Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde onlarca Lübnanlının ölmesine ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan çağrı cihazlarının patlamasını kutlamak için kışkırtıcı danslar yapmışlardır. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın 29 Eylül 2024’te öldürülmesinin ardından Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyenler kışkırtıcı danslar yapmış, şarkılar söylemiş ve tatlı dağıtmışlardır.

Tüm bunlar iki saldırı arasındaki bağın bireysel bir eylem olmadığını, aksine Tapınak Grupları ve diğer işgalci grupların, Aksa’ya yönelik saldırılarının artmasının Aksa Tufanı’na karşı bir cevap olduğunu ve Aksa’daki varlıklarını kanıtlayabileceklerini pekiştirmek için sistematik bir çaba olduğunu doğrulamaktadır. 13 Ağustos 2024’te Tapınağın yıkılışının yıl dönümünde yapılan çağrı ile yaşananlar da bunu kanıtlamaktadır. “Tapınak Dağı Tufanı” sloganıyla Aksa’ya düzenlenen baskına katılım çağrısı yapılmış ve yaklaşık 2 bin 958 yerleşimci bu çağrıya cevap vermiştir. Bu, Mescid-i Aksa’da örgütlü yerleşimci faaliyetlerinin başladığı günden bu yana tek bir günde en fazla sayıda işgalcinin gerçekleştirdiği baskın olmuştur.

“Bayramınızda bile Mescid-i Aksa’da yalnız olmayacaksınız!”

Çok sayıda İslami münasebette işgal polisinin saldırıları ve kısıtlamalarının arttığı görülmüştür. 2024 yılı şubat ayı başında, Miraç gecesine denk gelen dönemde, işgal polisi 10’dan fazla Filistinliyi tutuklamıştır. Bunların arasında Aksa içinde çocuklara yönelik eğlence faaliyetlerinde bulunanlardan bazıları da bulunmaktaydı. 2024 Ramazan ayında işgal polisi Aksa içindeki önlemlerini sıkılaştırmış ve ilk kez itikafa kalanların çadırları arasında dolaşarak Batı Şeria’dan herhangi bir Filistinlinin olup olmadığını kontrol etmiştir. Yine Ramazan ayında, 6 Nisan 2024’te sabah namazının ardından Gazze ile dayanışma nöbeti için bir araya gelenlere İsrail polisine ait bir insansız hava aracından göz yaşartıcı gaz atılmıştır. Aynı yıl Ramazan ayının başlangıcından önce, Silsile Kapısı yakınlarındaki Aksa’nın batı revağının üzerine, kontrolün artırılması, insanların gözetlenmesi ve takip edilmesi amacıyla gözetleme kameralarıyla güçlendirilmiş bir kule yerleştirilmiştir.

Ardından işgal yönetimi, Arefe Günü’nde güvenlik tedbirlerini kasıtlı olarak sıkılaştırarak Mescid-i Aksa’ya gelenleri kimlik kontrolünden geçirmiş ve bu kontroller 16 Haziran 2024’te Kurban Bayramı vesilesiyle zirveye çıkmıştır. İşgal güçleri sadece az sayıda Filistinlinin Mescid-i Aksa’ya ulaşmasına izin vermiş, hatta onlara saldırmıştır. O gün bayram namazına katılanların sayısı sadece 40 bin civarındayken, önceki bayramlarda bu sayı bazen 100 bine ulaşmaktaydı.

2025 yılının Ramazan ayı, işgalcilerin Aksa içinde Müslümanların ibadetlerini yerine getirmesine karşı gerçekleştirmiş olduğu müdahalelerin bir başka tehlikeli örneğine şahit olmuştur. Korkutma, zorlama, cemaatin az olması ve Vakıflar İdaresinin sessizliği nedeniyle Ramazan ayı boyunca her hafta cuma ve cumartesi geceleri Mescid-i Aksa’da itikaf yapılması yasaklanmış ve sadece son on günle sınırlı tutulmuştur. Bu, alışılagelmiş durumda bir gerileme olduğu anlamına gelmekteydi. Zira her Ramazan ayında, son on geceye ek olarak, her haftanın cuma ve cumartesi gecelerinde insanlar itikafa girerlerdi. Nitekim 2023 yılı, bir grup gencin Ramazan’ın her gecesinde itikafa girme yönündeki başarılı girişimine şahit olmuştur. Bu durum, işgal yönetiminin Aksa’daki Müslümanların orada ibadet etme hakkını kullanma konusunda kaydettiği ilerlemeyi baltalamak için çabaladığı anlamına gelmektedir.

 

Tapınanlar ve dua araçları da hazır. Geriye ne kaldı?

İşgal güçleri, Yahudi dini günlerinde ve bayramlarında açık Yahudi ritüellerinin icra edilmesini artırarak Tapınağı manevi olarak kurmayı amaçlayan stratejilerini uygulama konusunda ilerleme kaydetmişlerdir. İşgalci yerleşimciler Aksa içinde tam secde ritüeli gerçekleştirmekte ve kurbanlık hayvanları getirmeye çalışmaktadırlar. Bitki kurbanları getirmiş, şofar çalmış, kâhin kutsaması ritüelini ve Gazze’deki ölen askerler için yas tutma ritüelini gerçekleştirmişlerdir. Beyaz kohen kıyafetleri giyip mum yakmışlardır. Bu uygulamalarla yalnızca Tevrat’taki dini ritüeller yerine getirilmemiş, aynı zamanda yerleşimcilerin İsrail’in ulusal günlerinde işgal bayrağını çekme, milli marşlarını ve şarkı söyleme vb.kışkırtıcı eylemler de gerçekleştirilmiştir. Filistinli platformların yayınladığı video görüntülerinde, geçen nisan ayında Pesah Bayramı sırasında Mescid-i Aksa’ya düzenlenen baskınlarda yüzlerce yerleşimcinin Mescid-i Aksa’da halka açık ritüeller gerçekleştirdiği görülmektedir.

İşgalci yerleşimciler, Tevrat ritüellerinde kullanılan araç gereçleri Mescid-i Aksa’ya sokma girişimlerini yoğunlaştırmıştır. 5 Haziran 2024’te, Kudüs’ün işgalinin İbrani yıl dönümüne denk gelen günde, radikal Haham Michael Foah’ın da aralarında bulunduğu yaklaşık 1.600 yerleşimci Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemiştir. Tefilin ve dini ritüel elbisesi giyerek Mescid-i Aksa’ya girmiş, ardından Şema duasını okumuştur. Bu baskında, onlarca yerleşimcinin katıldığı kolektif bir tam secde gösterisini de şahit olunmuştur. 2 Ocak 2025’te baskın yapanlardan biri tekrar muska takmıştır. 12 Haziran 2024’te, baskın yapan Yahudiler Tevrat’ta geçen bir dua eşyası olan Talit’i Aksa’ya sokmuşlardır. 2025 yılındaki Yahudi Pesah Bayramı’nın ikinci gününde, baskın yapanların bir kısmı kohen kıyafeti giymiş, içlerinden biri de yine Talit giymiştir.

İşgal yönetiminin ve bağlı grupların davranışları incelenirken iki şeye dikkat çekilmiştir: Birincisi, Mescid-i Aksa’ya baskın yapan yerleşimcilerin sayısında önemli bir artış olmuştur. Ekim 2024’te 10.131 yerleşimci, bir dizi Yahudi bayramına denk gelecek şekilde Mescid-i Aksa’ya baskın yapmıştır. Pesah Bayramı baskınlarının yaşandığı 2025 yılının nisan ayında yaklaşık 10.090 yerleşimci Aksa’ya baskın düzenlemiş ve bu, Gazzeye yönelik saldırıların başlamasından bu yana baskın yapan kişi sayısının on bini aştığı ikinci ay olmuştur.  


Kudüslü kaynaklar 2024 yılı mayıs ayı ortalarında, işgal polisinin Mescid-i Aksa’ya yönelik baskın süresini, baskınlar için kapıları on beş dakika erken açarak günlük yaklaşık 15 dakika uzattığını ortaya koymuştur. Bu, polisin ay boyunca baskınlar için yaklaşık beş saat daha fazla zaman tanıdığı anlamına gelmektedir. 12-19 Nisan 2025 tarihleri ​​arasında gerçekleştirilen Yahudi Pesah Bayramı baskınlarında işgal polisi, baskın yapan gruplar arasındaki süreyi 10 dakikaya düşürmüştür. Bu durum, daha fazla sayıda yerleşimcinin aynı anda baskınlara katılmasının önünü açmış, böylece dini bayram günlerinde baskın yapan yerleşimci sayısı 2024’te 4.345 iken bu yıl yaklaşık 6.866’ya ulaşmıştır. Gözlemciler, bunun Mescid-i Aksa’ya bir Yahudi bayramı döneminde yapılan en yüksek sayıda katılımın olduğu baskın olduğunu kaydetmiştir.

İkinci olarak ise Mescid-i Aksa’ya araç gereç girişinin yaygınlaşmasıdır. Baskınlar sırasında artan oranda açık ve toplu ritüellerin icra edilmesi, yerleşimcilerin Aksa’ya yönelik saldırganlıklarını artırmalarına zemin hazırlamaktadır.  Son yıllarda yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik gerçekleştirdikleri her baskın artık onların davranışlarının bir parçası haline gelmiştir. Bu, statükonun ve Yahudilerin Mescid-i Aksa’da zorla bulunmalarının dayatılmasının sonucu elde edilen “haklardan” biri haline gelmektedir. Bu da Aksa’nın önümüzdeki dönemde daha da gelişeceği çok gelişmeye sanhe olacağı anlamına gelmektedir. İşgalcilerin araç gereçlerini Aksa’ya sokmaya odaklanması ve amacı Yahudi dini araç gereçlerini Aksa’ya sokmak ve yerleşimcilerin açık ritüellerini gerçekleştirdikleri alanları genişletmek olan Nisan 2025’te imzalanan dilekçe yeni bir taciz dalgasına hazırlanıldığını göstermektedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya kurbanla baskın düzenlemesi de bunu doğrulamıştır.

Son olarak, yaşanan gelişmeler ve artan saldırıların gölgesinde, Mescid-i Aksa’nın durumunu ve artan bölme planlarını takip eden herkesin aklına birçok soru gelmektedir. Bunlardan en önemlileri şunlardır: İşgal yönetiminin ulaşmak istediği sınır nedir? Mescid-i Aksa’nın bölünmesi ile son bulacak bir aşamayla mı karşı karşıyayız? En önemli soru ise: Ürdün’ün kutsal mekanlar üzerindeki koruyuculuğuna ne oldu? Bunu artırmanın bir yolu var mı? Tüm bunlar, cevapları genel olarak Filistin halk hareketinin ve özel olarak da Kudüslülerin ufkuyla, Mescid-i Aksa’nın statüsünün yeniden tesis edilmesi ve geçmiş yıllarda olduğu gibi, Aksa’ya yönelik saldırıları püskürtmenin bir aracı olarak orada Müslüman varlığının artırılmasıyla bağlantılı sorulardır.

 

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından yapılmıştır.