İşgalci oluşumun Kudüs’teki saldırganlığı, sadece belirli bir kesimi hedef almıyor. 1967’den bu yana, işgal altındaki Kudüs’te yaşayan bütün Filistinliler, şehirden sürülme ve köklerinin kazınması tehlikesiyle karşı karşıya. Bu girişimlere maruz kalan kesimlerin başında Kudüslü Hıristiyanlar geliyor. Hristiyanlar, şehrin kültürel, medeni ve dini kimliğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor ve kiliseleri, Kudüs’ün yarısından fazlasını kapsıyor. Bu da Hıristiyanların ve kiliselerin hedef alınmasını, Kudüs’ü bir Yahudi şehrine dönüştürmeye çalışan işgalci oluşumun temel hedeflerinden biri haline getiriyor. Bu yazı, işgal altındaki Kudüs’te yaşayan Hıristiyanların sayısına, içinde bulundukları mevcut koşullara, son yıllarda uğradıkları saldırılara ve İsrail’in kilise mülklerini ya gizlice devrederek ya da vergi baskısıyla ele geçirme planlarına genel bir bakış sunuyor.
Kudüs’ün işgalinden bu yana Hıristiyanların sayısında düşüş
İşgal güçleri, Kudüs’ün işgalinden bu yana Hıristiyanlara ve kiliselerine sistematik baskılar uyguluyor. Hıristiyanlar bayram kutlamalarının engellenmesi, ekonomik olarak ikincil plana atılmaları, kiliselerine yönelik saldırılar ve kiliselerin yönetimlerine müdahale girişimleri ile sürekli hedef alınıyor. Bu politikalar, şu ana kadar birçok Hıristiyan’ın Filistin dışına göç etmesine neden oldu ve böylece nüfuslarında ciddi bir düşüş kaydedildi.
Kudüs’teki Katolik Kiliseleri Liderleri Konseyi sözcüsüne göre, 1922 yılında Hıristiyanlar, Kudüs nüfusunun yaklaşık yüzde 25’ini oluşturuyordu. İbrani kaynaklara göre 1946’da bu oran yüzde 20’ye düştü. 2024 yılında yayınlanan işgal makamlarının verilerine göre ise, Kudüs’teki Hıristiyan nüfus, toplam nüfusun sadece yüzde 2’sini temsil eder hale geldi. 2021 yılı itibarıyla Kudüs’te yaklaşık 16 bin 200 Hıristiyan bulunuyordu; bunların 12 bin 900’ü Arap Hıristiyan, 3 bin 300’ü ise Arap olmayan Hıristiyanlardı.

İşgalci gücün Kudüs’teki Hıristiyanların sayısını azaltmadaki hedefleri
İşgalci gücün Hıristiyanlara yönelik saldırgan politikaları, sahada bazı hedeflerin gerçekleştirilmesine hizmet ediyor. Bu hedefler özetle şu başlıklar altında toplanabilir:
- Kudüs’ün Asli Kimliğini Boşaltmak ve Tarihinin Bir Kısmını Hedef Almak
Hıristiyanlık, hem Filistinlilerin hem de Kudüs’ün kültürel, medeni ve dini dokusunun temel bir parçasıdır. Kudüs’teki Hıristiyan varlığı, şehrin çok kültürlü kimliğinin bir göstergesidir. Bu kimlik, işgalden önce de vardı, işgalden sonra da var olmaya devam edecek. Burada Hıristiyanların sistematik şekilde hedef alınması, Kudüs’ün Arap-Filistin kimliğinin önemli bir parçasını ortadan kaldırma çabasıdır. Bu şekilde yanlış Tevrat anlatılarını yerleştirerek Kudüs’ün bir “Yahudi şehri” olduğu iddiası meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
- Yerleşimcilerin Demografik Üstünlüğünü Sağlama
Hıristiyanların hedef alınması, Kudüs’teki demografik yapıyı Yahudi lehine değiştirme planlarının bir parçasıdır. Siyonistler Hıristiyanları göçe zorlayarak onların yerine Yahudi yerleşimcileri getirmeyi, ayrıca kilise mülklerini ele geçirerek bu alanları yerleşim projelerine açmayı hedefliyorlar.
- Çatışmayı Tek Boyutlu Göstermek
İşgalci söylem, Kudüs’teki çatışmayı sadece Müslüman toprak sahipleriyle yerleşimciler arasında göstermek istiyor. Böylece İngilizlerin Filistin’i işgal etmesinin başından bu yana Hıristiyanların varlığı ve tarihi mücadelesi görmezden geliniyor. Buna, Batılı bazı kilise liderlerinin işgalci tarafla iş birliği yapması ve mülklerin el altından yerleşimci taraflara devredilmesine yardımcı olması da ekleniyor.
- Kudüs’teki Hıristiyan Mülklerini Ele Geçirme
İşgal altındaki Kudüs’te bulunan Hıristiyan mülkleri -içerdikleri arazi ve binalarla birlikte- Kudüs’teki yerleşimci projesi için son derece önemli bir hedef teşkil etmektedir. Bunun nedeni hem bu mülklerin konumu ve yüzölçümü, hem de büyük bir kısmının Kudüs’teki Hıristiyan kiliselerine ait vakıf mülkleri adı altında olmasıdır. Bu durum, işgalin uzantısı olan çeşitli yapıları, bu arazilere el koyma çabasına itmektedir. Böylece işgal devleti, Kudüs’ün kalbinde ve çevresinde yerleşimci varlığını artırmayı amaçlamaktadır.
Kilise mülklerinin el altından yerleşimci derneklere verilmesi
Yapılan araştırmalar, Hıristiyan kiliselerinin işgal altındaki Kudüs’ün doğu tarafındaki topraklarda bulunan vakıf arazileri ve devredilemez mülklerin yaklaşık yüzde 28’ine sahip olduğunu gösteriyor. Müslümanlar ise vakıf arazilerinin yaklaşık yüzde 29’una sahip. Yalnızca Ortodoks Kilisesi, Kudüs’ün hem doğu hem batı tarafında Hıristiyan vakıflarının yüzde 35’ini elinde bulundurmaktadır. Kudüs’ün batısının yüzde 18’i, Kudüs’ün doğusunun ise yüzde 17’si Ortodoks Kilisesi mülkiyetindedir.
Kudüs’teki Hıristiyan mülklerinin büyüklüğü karşısında, işgalci güç bu mülklere el koymaya çalışmakta; bu süreçte, işgal altındaki Kudüs’teki Ortodoks (Yunan) Kilisesi’nin bazı başkanlarıyla iş birliği yapmaktadır. Bu kiliseler, Yunanistan’dan gelen Latin din adamlarının denetiminde olup, mülklerin işgalle bağlantılı taraflara satılması amacıyla 99 yıla varan uzun süreli kiralamalar üzerinden anlaşmalar yapılmaktadır. 2017-2018 yılları arasında ortaya çıkan büyük mülk sızdırma anlaşması, Filistinliler arasında diğer Hıristiyan kiliselerin mülkleri hakkında ciddi bir endişeye yol açmıştı. Bu anlaşma kapsamında Petra ve İmperial otelleri ile bu yapıların altındaki 22 dükkan el altından başka taraflara devredildi.
Söz konusu mülkler, Halil Kapısı’ndaki Ömer bin Hattab Meydanı’nda yer alıyor. Bunlar arasında Eski Şehir’deki Bab Hutta Mahallesi’nde bulunan Muazzamiyye Evi de bulunuyor. Anlaşmaya göre bu mülkler 99 yıllığına, “Ateret Cohanim” adlı yerleşimci derneğe hizmet eden üç şirkete kiralandı.
Mülklere yönelik her türlü usulsüzlük ya da işgalci gücün Hıristiyan kiliselerine yönelik saldırısıyla birlikte, işgal altındaki şehirde Hıristiyan kiliselerini yöneten kişilerin konumu yeniden tartışma konusu olmaktadır. Bu kiliselerin, vatanseverlik ruhuna ve işgale karşı direnebilmelerini sağlayan toplumsal dayanışma ortamına sahip toprak sahibi Filistinlilere devredilmesi gerektiği konuşuluyor. Zira böyle bir adım, bu büyük vakıf mirasının korunmasına katkı sağlayacak, aynı zamanda kiliselerin Kudüs’ün ve kutsal mekânlarının Yahudileştirilmesine karşı verilen mücadeledeki elini güçlendirecektir.
Son zamanlarda Hıristiyanlara yönelik en dikkat çekici saldırılar

Son yıllarda Kudüs’teki Hıristiyanlara, kutsal mekanlarına, mülklerine, vakıflarına, kiliselerine ve mezarlıklarına yönelik Siyonist saldırılarda ciddi bir tırmanış yaşandı. Bu saldırılar; doğrudan fiziksel şiddeti, ırkçı sloganların yazılmasını, Hıristiyan mezarlıklarına yapılan saygısızlıkları ve özellikle de Hıristiyanların başta Paskalya olmak üzere dini bayramlarını kutlamalarına yönelik kısıtlamaları içeriyor. Paskalya’da Kıyamet Kilisesi’nin merkezi konumu nedeniyle bu kısıtlamalar daha da belirgin hale geldi.
Gazze Şeridi’ndeki Hıristiyanların bu kutlamalara katılması (zaten az sayıda katılımcıya izin veriliyordu) büyük ölçüde engellenirken, Batı Şeria’daki Hıristiyanların katılımı da belli bir sayıyla sınırlandırılmaktadır. Aynı zamanda işgal güçleri, Kıyamet Kilisesi’ne giden yollarda demir bariyerler kurarak erişimi zorlaştırmakta ve bu dini törenlere katılabilecek kişi sayısını azaltmaktadır.
Örneğin, 21 Mart 2022 tarihinde, işgalci makamlar, Yüksek Mahkemeleri aracılığıyla aldığı bir kararla, Kıyamet Kilisesi’ndeki “Kutsal Cumartesi” törenlerine yalnızca 4 bin kişinin katılmasına izin verdi. Bu kişilerden bin 800’ü kilise içine, kalanı ise avluya alındı. 15 Nisan 2023’te ise bu sayı bin 800 kişiyle sınırlandırılıp kiliseye çıkan yollara bariyerler kuruldu.
29 Mart 2024’te Hristiyanların “Kutsal Cuma” kutlamaları sırasında da işgalci güçler, Eski Şehir’in sokakları ve ona çıkan yollar boyunca sıkı kısıtlamalar uygulamış, Batı Şeria’dan gelen Hristiyanların Kudüs’e girişini büyük ölçüde engellemiş ve sadece çok az sayıda kişinin girişine izin vermiştir. Kısıtlamalar, “Çile Yolu” üzerindeki “Haç Yolu” yürüyüşüne de yansıyor. Filistinli kaynaklara göre, bu yürüyüşe katılanların sayısı önceki yıllara kıyasla çok daha azdı. İşgal güçleri, 4 Mayıs 2024’te Hıristiyanların “Kutsal Cumartesi” kutlamalarından önce, bölgeye büyük miktarda asker konuşlandırdı ve Kıyamet Kilisesi çevresine demir bariyerler kurdu. Ayrıca işgal makamları, kiliseye girebilecek kişi sayısını sınırlandırdı. Bu uygulamalar yüzünden yüzlerce Hıristiyan törene katılamadı. Katılamayanlar demir bariyerlerin önünde toplandı. Buradaki kişiler barışçıl bir şekilde beklemelerine rağmen, işgal güçleri kendilerine fiziksel şiddet gibi müdahalelerde bulundu.
Öte yandan Hıristiyanlar -rahipler, papazlar ve din adamları- radikallerin çok sayıda saldırısına maruz kalıyor. 17 Temmuz 2022 tarihinde, bir grup Haredi (radikal Ortodoks Yahudi) genç, işgal altındaki Kudüs’ün Eski Şehir bölgesine varan ve ellerinde haçla Çile Yolu’nda yürüyen bazı papaz ve rahiplere hakaret etti, tükürdü ve küfürler savurdu. Bu saldırı, İsrail polisinin gözü önünde gerçekleşti. 19 Mart 2023’te, bazı yerleşimciler Zeytin Dağı eteklerinde bulunan Azize Meryem Kilisesi’ni bastı; din adamlarına ve ibadet edenlere kesici aletlerle saldırdı, hakaretlerde bulundu. Yerel kaynaklar, Hamza Ucac isimli bir Filistinlinin iki saldırgana karşı koyup onlardan birini etkisiz hale getirdiğini ve diğerinin kaçtığını bildirdi.
Arnona vergisi: Yeni bir şantaj aracı
Haziran 2024’te, işgal altındaki Kudüs’te ve diğer bazı işgal altındaki Filistin şehirlerinde kiliselere “Arnona” adlı verginin uygulanması meselesi yeniden gündeme geldi. 23 Haziran 2024’te, Kudüs, Yafa, Nasıra ve Ramle’deki Hristiyan kiliselerinin liderleri, İsrail işgal belediyelerinin kendilerine, Arnona vergisini ödemedikleri gerekçesiyle haklarında hukuki işlem başlatacaklarını bildirdiklerini ifade ettiler. Belediyeler aynı zamanda yıllardır biriken vergi borçlarını da tahsil edeceklerini kaydettiler. Bu karar, Filistin ve uluslararası çevrelerde tepkiyle karşılandı. Yerel ve uluslararası Hıristiyan kilise ve kurumlarının liderleri karara karşı çıktı.
Arnona vergisinin kiliselere uygulanması meselesi ilk olarak 2018 yılında, işgal belediyesinin başında aşırı sağcı Nir Barkat’ın bulunduğu dönemde gündeme gelmişti. O dönemde de kilise liderleri kararı reddetmiş ve Kıyamet Kilisesi’ni üç gün boyunca kapatarak protesto etmişlerdi. Bu protestolar, işgal hükümetini kararı askıya almaya zorlamıştı. Ancak işgal belediyesinin mevcut başkanı Moşe Leon, kiliselerden bu ödemeleri yeniden talep etti. İşgal altındaki Filistin içindeki diğer belediye başkanları da kendisine destek verdi.
İşgal altındaki Kudüs’te kiliselere ait mülklere yönelik vergilendirme miktarına ilişkin veriler, vergilendirmenin Kudüs’te yer alan yaklaşık 882 mülkü kapsadığını gösteriyor. Kudüs işgal belediyesinin ödenmesini talep ettiği vergi borcu ise 190 milyon doları aşıyor. İşgal makamları bu kararlarla kiliseler üzerindeki baskıyı artırmayı hedefliyor. Zira bu kiliseler, Kudüs’ün tamamında geniş mülklere sahip. Vergi borçlarını ödeyebilmek için bazı kiliselerin mülklerini satmaya zorlanması, işgal kurumlarının bu mülkleri satın almasına kapı aralayabilir. Eğer işgal makamları kiliseleri vergi ödemeye zorlamayı başarırsa, benzer kararlar Kudüs’teki vakıf mülkleri için de alınabilir.
Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.