Son zamanlarda sanki dünyadaki tek şer odağı DAEŞ’miş gibi bu örgüt hakkında çok fazla haber yapıldı. Ne zaman bir haber kanalını açsanız DAEŞ’in yaptığı bir terör eyleminin haberini mutlaka duyarsınız. Aynı zamanda bugün el-Halil’de ve Batı Şeria köylerindeki Filistinliler, kendilerine Tepe Gençliği(Hiltop Youth) adını veren DAEŞ Yahudilerinin gerçekleştirdikleri Yahudi terörüne maruz kalıyorlar. Bu grup yalnızca Filistinlilere yönelik operasyonları yürütmekle kalmıyor, aynı zamanda sol görüşlü Yahudilerin de hain veya “mürted” olduklarına inanıyorlar. Devlet ya da Şin Bet tarafından sorguya çekilmedikleri gibi önemsedikleri tek şey, var güçleriyle çalışarak Filistin ve Ürdün’ü içine alan bir Yahudi İsrail Devleti oluşturmak ve elbette Mescid-i Aksa’yı yıkarak yerine III. Tapınak’ı inşa etmek. Bu raporda bu grubun hikayesi, tarihi ve fikri arka planı nedir bunu anlamaya çalışacağız.
1948’den Bugüne
Yahudi terörü bugün doğmadığı gibi Tepe Gençliği Hareketi de yoktan yere ortaya çıkmadı. İsrail kaynaklarına göre Amerika’da Kaide’nin adamları tarafından suikast edilen İsrail radikal sağının büyük liderlerinden Meir Kahane, kendisine “Tevrat adına” destek verecek birilerini bulmasaydı elbette harekete geçemezdi. Aksine, Batı Şeria’nın dağlarında çok zor koşullar altında yaşamak uğruna Tel Aviv’in rahat yaşamını bırakan Tepe Gençliği’nin hayatı Yahudi terörünün köklerinin çok derinlerde olduğunu gösteriyor. Tepe Gençliği için çalışan genç kızlardan birine neden Batı Şeria’nın dağlarında dondurucu soğukta bir çadırda yaşamayı seçtiği sorulduğunda seçtiği bu direniş yönteminin, dedelerinin izinden gitmek olduğunu söyleyip 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan etmeden önce İsrail’in özgürlüğü için savaşan savaşçıların yaptıkları fedakârlıklardan bahsetmiştir. Peki, bunlar kim oluyor?
Nazizm ile İşbirliği
Bu savaşçılar İsrail’de lider ve kurucu Abraham Stern’enispeten Sternler ya da Lehi olarak biliniyorlar. İngiliz Manda hükümetinin Siyonist bir terör hareketi olarak tanımladığı Sternleri bazı Yahudi tarihçiler de terörist olarak görmektedir. Hareket, 1940’da Hitler liderliğindeki Naziler ile Avrupa Yahudilerini İsrail’e getirmek için bir anlaşma yapmışlardır. Karşılığında ise Naziler, İngiltere bir dönem Yahudilerin büyük gruplar halinde Filistin’e göç etmelerini engellediği için Lehi birliklerinden Naziler yanında İngiltere’ye karşı savaşmalarını istemiştir.
İlkler… Bombalı Araçlar
Filistin’de Lehi’nin Saraya Yafa’da gerçekleştirdiği bombalı araç operasyonu, Arap Ulusal Komitesinin karargâhının bulunduğu bir noktada yapıldığı için çok sayıda Filistinli aydının da hayatını kaybettiği en şiddetli katliamlardan biridir. Yafalı aile büyüklerinin hafızasında hâlâ taze bir şekilde yer alan bu patlama, dünyada çapında da bombalı araç saldırıları arasında en meşhur olanlardan biri olarak kabul edilmektedir.
Şaron ve İlahi Ceza
Yakın tarihte Tepe Gençliğinin İsrail’i salladığı en büyük operasyonlardan biri, devletin onlara karşı yürüttüğü protestoya tepki olarak Efrayim ordu karargâhına yaptıkları saldırı olabilir. Hatta ordu sözcülerinden biri İsrail basınına yaptığı röportajda Efrayim’de tanıklık ettiği nefreti otuz yıllık ordu hizmetinde görmediğini belirtmiştir. Efrayim’deki çatışmanın bir Yahudi – Yahudi çatışması olması da durumu zorlaştıran bir diğer etken olabilir. İsrail toplumunu kökten sarsan bir diğer olay ise Rabin suikastı olmuştu. Suikastın başrolü, Rabin’in politikaları bu şekilde devam ederse İsrail’in yıkılacağına inan bir radikal sağ Yahudisiydi. Bugün dahi yerleşimciler ve Tepe Gençliği, Rabin’in katiline bir kahraman gözüyle bakmaktalar. Yerleşkelerin en büyük destekçisi sayılan Şaron’un 2005’te Gazze’deki yerleşkelerden çekilme kararını vermesi, yerleşimciler ile arasındaki uçurumu daha da derinleştirmiştir. Birçok yerleşimci, Şaron’un hastalığının yerleşkelere ihanet ettiği için Rab tarafından verilen ilahi bir ceza olduğuna inanmaktadır.
Bedelini Ödemek
Son dönemde “Tag Meir” adı verilen ve bedel ödetme anlamına gelen operasyonlarda ciddi bir artış gözlemlendi. Bu tür Yahudi terör eylemlerinin en yaygın biçimlerinden biri olan bedel ödetme, İsrail topraklarında yerleşke inşasını engellemeye çalışan hükümeti hedef alarak Arapları taciz ediyor. Saldırılarda, ağaçları kökünden sökmek, sadece Arap oldukları için Filistinlilerin çiftliklerini, mescitlerini ve kiliselerini yakmak gibi eylemler yapılıyor. Son yıllarda, Kudüs’te yakılarak öldürülen çocuk Muhammed Ebu Hudayr ve 18 aylık bebek Ali Devabişe gibi trajik olaylara şahit olmaya başladık. El-Halil’de 1994 yılında Yerleşimci Baruch Goldstein tarafından İbrahim Mescidinde namaz kılan 29 Müslümanın katledilmesi de benzer nedenlerle gerçekleşmişti; bu olayda “Tag Meir” imzası bulunmasa da arka plandaki motivasyonlar aynıdır.
Ürdün İşgalinden Zeytinlerin Yakılmasına Kadar
Yerleşimcilerin eylemleri eskide olduğu gibi bugün de tüm dünyayı ve hatta İsraillileri dahi provoke etmektedir. Hatta bir İsrailli için elinde dünyanın en gelişmiş istihbarat cihazlarını barındıran bir devletin bu “haydutların” yaptıklarını nasıl bilemediğini anlaması mümkün değildir. İsrailli Gazeteci Danny Kushmaro, bu sorunun cevabını bulmak amacıyla Batı Şeria’daki bir yerleşkeyi ziyaret etmiş ve Kanal 2 izleyicilerine duyduklarının çok tehlikeli olduğunu aktarmıştı. Röportajında, Tepe Gençliği üyelerinin Mescid-i Aksa’yı yıkmalarını bir zorunluluk olarak gördüklerini ve Büyük İsrail Devletini kurma hayallerini gerçekleştirmek için yalnızca Batı Şeria’da değil Ürdün’de de Yahudilerin yerleşke kurma haklarından geri adım atmayacaklarını söylerken hiç tereddüt etmediklerini söyledi.
Gazeteci, başka bir yerleşkede ziyaretine devam ederken dondurucu soğuk hava altında çadırların yakınında oturan genç kızlara şu soruyu yöneltmiş: “Buradaki Zeytin ağaçları kimin?” Kızlardan biri, “Buradaki her şey Yahudilerindir. Kendisine ait olduğunu düşünen bir Arap varsa hırsızın tekidir.” şeklinde cevaplamış. Gazetecinin Arapların neye sahip olduğunu sorması üzerine ise kısa bir yanıt almış: “Arapların 22 devleti var.”
Gazetecinin, “Zeytin ağaçlarını sökmenin İsrail devletine ne gibi bir katkısı olabilir?” sorusuna, kızlardan biri şu şekilde yanıt vermiş: “Nerede zeytin görürsen bil ki orada bir Arap, Arabın olduğu yerde de terör vardır. Eğer zeytin Arapları hatırlatıyorsa, o zaman burada zeytine gerek yok demektir.” Gazetecinin “Ama onlar buradalar?” şeklindeki sorusuna ise, aralarından biri tüm çirkefliğiyle şu cevabı vermiş: “Burası onların değil, bu yüzden burada bulunmanın bedelini ödemek zorundalar.” Genç kızın bahsettiği “bedel ödemek” ifadesi, yerleşimcilerin Araplara karşı neredeyse günlük olarak gerçekleştirdiği, faillerinin nadiren bulunduğu ve istihbaratın bu operasyonlara karşı başarılı olamadığını açıkça itiraf ettiği bedel ödetme operasyonlarını ifade ediyordu.
Bu yazı Hayfalı Araştırmacı Ömer Asi tarafından yazılmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.