Written by Görüş

Amerikan Başkanlarının Kudüs’e Karşı Tutumları 2 

Bir önceki yazımızda Başkan Johnson’dan itibaren Başkan Bill Clinton’a kadar tüm ABD başkanlarının Kudüs’e karşı yürüttükleri politikaları ele almıştık. Bu yazıda ise Başkan George Bush’dan Joe Biden’a kadar gelen başkanların tutumlarını inceleyeceğiz. 

Sekizinci: Başkan George W. Bush (2001-2009): 

Bush yönetimi yerleşke karşılığında güvenlik ilkesinin yerleşmesine katkıda bulunmuştur. 11 Eylül 2001 olaylarının akabinde yaşanan süreçte küresel dalganın da bir etkisi olarak Amerika dışişlerinde güvenlik ve terörizm terimlerinin kullanımında belirgin bir artış yaşanmıştır. II. İntifada’nın ardından Bush, CIA başkanını Filistin ve işgal devleti yetkilileri arasında güvenlik anlaşmaları imzalamak amacıyla işgal altındaki topraklara göndermiştir. 

Amerika’nın işgal devleti yanlısı politikaları devamında 30 Eylül 2002 tarihinde Başkan Bush kongre tarafından onaylanan ve işgal devletinin başkentinin Kudüs olduğunu açıklayan yasayı imzalamıştır. Dönemin Amerika dışişleri kaynakları kararla ilgili değerlendirmenin Beyaz Saray’a bırakıldığını ve yasanın Kudüs’le ilgili 3 madde içerdiğini belirtmişti. Bunlar şu şekildedir: 

1- Amerika’nın Kudüs’teki konsolosluğuna ilişkin harcamalarının ABD’nin İsrail büyükelçisinin denetimine bağlaması 

2- ABD hükümeti tarafından yayınlanan herhangi bir belgede Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğuna değinilmesi 

3- Kudüs’te doğan Amerikan vatandaşlarının doğum yerinin İsrail olduğunu belirtmesine izin verilmesi 

Bush’un Beyaz Saray’da kaldığı süreçte Kudüs’te ve Filistin’in farklı bölgelerindeki yerleşke projelerinde artış yaşanmıştır. Yine Bush yönetiminde Ayrım Duvarı’nın inşasına başlanmış, yerleşke birimlerinin genişletilmesi ve yeni birimlerin inşasına karar verilmiştir. Bush yönetimi Amerika ve İsrail tarafının “şiddet” olarak nitelendirdiği davranışların durdurulması ve yerleşkelerin duraklatılması için Filistinlilerle müzakereler de yürütmüştür. 

Dokuzuncu: Başkan Barack Obama (2009-2017): 

Obama Demokrat Parti’den adaylığını işgali desteklemeye devam edeceğini belirten bir açıklamayla ortaya koymuştur. İsrail lobisi olan AIPACK’ın yıllık toplantılarında yaptığı konuşmada İsrail’in güvenliğine olan desteğini ve askeri üstünlüğünün devam etmesi konusunda kararlılığını belirtmiştir. Konuşmasında “İsrail’in güvenliğini tehdit edenler Amerika Birleşik Devletleri’nin de güvenliğini tehdit etmektedirler.” şeklinde ifadelerde bulunmuş ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ve birleşik kalması gerektiğini de vurgulamıştı.  

Obama’nın Beyaz Saray’a gelmesiyle Kudüs sahasında olumlu hiçbir gelişme yaşanmamıştır. İşgal devleti organları şehri Yahudileştirmeye devam etmiş ve şehrin İslami ve Arap simge yapılarını hedef almıştır. Yerleşke açısından da kayda değer bir gelişme kaydedilmemiş, politikalarda ise sözlü kınamalar haricinde bir değişiklik yaşanmamıştır. 

Obama’nın son görev yılında yerleşkeler hakkında oldukça gecikmiş bir kınama yayınlandı. 23 Aralık 2016 tarihinde ABD, işgal altındaki Filistin topraklarındaki yerleşke faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik çıkarılan 2334 sayılı kararın oylamasında çekimser oy kullandı. Veto hakkını kullanmadığı için karar Güvenlik Konseyinden çıktı.  

28 Aralık 2016’da dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry yerleşke inşalarının her iki taraf için de barış umutlarını körelttiğini belirtmişti. Basın toplantısının sonunda ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınmasının tehlikeli sonuçlar doğurabileceği konusunda da uyarılarda bulunmuştu. 

Onuncu: Başkan Donald Trump (2017-2021): 

Trump’ın yönetimi işgal devletine yönelik en bariz kaymanın yaşandığı dönemdir. Başkanlık dönemlerinin hepsi işgal devletini destekler kararlarla dolu bir şekilde geçmiş ve Amerika’nın işgal altındaki şehre karşı olan tutumlarında farklı bir yöntem benimsenmiştir. 6 Aralık 2017’de Yüzyılın Anlaşması olarak bilinen anlaşmada ABD Başkanı Trump Kudüs’ü işgal devletinin başkenti ilan etmiş, büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını onaylamış ve dışişleri bakanlığını da büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması için yönlendirmiştir.  

14 Mayıs 2018 tarihinde Amerikan büyükelçilik binası Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmıştır. Açılış töreninde Trump video mesajıyla Kudüs’ün İsrail’in gerçek başkenti olduğunu belirtmiştir.  

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı John Sullivan Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak itiraf edilmesi ve büyükelçiliğin taşınması kararını Kudüs’te, bölgede ve tüm dünyada barışın sağlanması ve yıllardır var olan gerçekliğin tanınması yönünde atılan bir adım şeklinde belirtmiştir.  

Trump yönetiminin kapatmak için uğraş verdiği en önemli dosyaların başında UNRWA geliyordu. Trump yönetimi ABD’nin ajansa yaptığı katkıları kademeli olarak kesmiş ve 5 Ocak 2018’de UNRWA’nın bütçesine yapılan 125 milyon doları askıya almıştır. Bu miktar, ABD’nin ajansın 2018 bütçesine katkısının ilk taksitini oluşturuyordu. Trump yönetimi yetkilileri bu askıya almanın aslında Amerika’nın Filistinlilerin Yüzyılın Anlaşmasına katılmayı reddetmeleri nedeniyle uyguladığı yaptırımların bir parçası olduğunu açıklamıştır.  

16 Ocak 2018’de ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri UNRWA için ayrılan 65 milyon dolar fonun askıya alındığını ve ajansın bu fonu 2018 Ocak ayında teslim alması gerektiğini belirtmiştir. 

Trump döneminde Kudüs’e yönelik saldırılar, işgal altındaki şehrin hastanelerine sağlanan mali yardımları askıya alma noktasına kadar gelmiştir. 9 Eylül 2018’de ABD Dışişleri Bakanlığı Kudüs’teki Filistin hastanelerine sunulması planlanan 25 milyon doların iptal edildiğini duyurdu.  

Trump Beyaz Saray’daki son döneminde Yüzyılın Anlaşması maddelerini açıkladı. 28 Ocak 2020’de işgal devlet başkanı Binyamin Netanyahu’nun da bulunduğu Beyaz Saray’da yapılan bir basın açıklamasında Kudüs’ün İsrail’in bölünemez başkenti olduğu üzerinde tekrar durdu. 

Trump Beyaz Saray’daki yönetimini işgal devleti ile Arap devletleri arasında gerçekleştirilen normalleşme anlaşmaları sürecinde yaptığı sponsorluğuyla sona erdirmiştir. Abraham Anlaşmaları kapsamında Mescid-i Aksa hakkında açıkça Müslümanların mescide gelip özgürce ibadet etmelerine karşın diğer din mensuplarının da mescit içinde kutsal gördükleri yerde özgürce ibadet etmelerini öngören bir madde bulunmaktaydı. 

Dolayısıyla bu maddede mevzu bahis olan din mensupları Yahudi yerleşimcilerdi. Anlaşmayı imzalayan taraflar arasında ABD de bulunmaktaydı. Anlaşmayı imzalayanlar Müslümanların zaten sahip oldukları Mescid-i Aksa’da ibadet etmek hakkı ile Yahudilerin Aksa’da ibadet etmelerini belirten ve sonradan ortaya atılarak uydurulmuş hakkı eşitlemişlerdi. 

On Birinci: Başkan Joe Biden (2021-2025): 

Biden’ın Kudüs’e karşı tutumlarında birkaç gelişme yaşanmıştır. Bunların ilki daha önce Trump’ı bu kararı nedeniyle eleştirmiş olsa da Biden da koltuğa geçmesiyle büyükelçiliğin Kudüs’ten Tel Aviv’e geri döndürülmeyeceğini açıklamıştır. Seçim kampanyaları döneminde Biden büyükelçiliği Kudüs’te bırakacağını belirtmiştir. Buna karşın Kudüs’ün doğusunda Trump’ın kapattığı Amerikan konsolosluğunu tekrar açma sözü vermişti. Konsolosluk, işler olduğu dönemde Filistinlilere konsolosluk hizmetleri sunmaktaydı ancak bu söz Biden’ın görevinin sonuna kadar yerine getirilmedi.  

Aksa Tufanı savaşı başladığı günden bu yana Amerika’nın işgal devletini destekleyici açıklamalarının ise sonu gelmedi. Bu açıklamalar Biden yönetiminin işgal devletine sınırsız şekilde sunduğu destekler olarak görünüyordu. Biden yönetimi savaş boyunca İsrail’e silah, hava savunma sistemleri, politik tutumları, uluslararası oturumlarda işgal devletinin suçlarına kılıf uydurmak, işgal güçlerinin işlediği korkunç suçları ve katliamları meşru müdafaa olarak sunmak, işgal devletinin ortaya attığı yalanlara ortak olmak ve Filistinlilerin soykırımına devam edilmesi için milyar dolarlar değerinde İsrail’e destek çıkarmıştı. 

Sonuç 

Trump’ın kararları Kudüs’e yönelik uluslararası tutumda bir değişiklik yaratmadı. Uluslararası toplum, Kudüs’e işgal altında bir şehir olarak bakmaya devam etmiştir. Ancak şehrin işgal edildiği tarihten itibaren Amerika’nın artan desteği ve bununla yüzleşebilecek bir Arap ve İslam muhalefetinin olmaması işgal devletine olan destekleri arttırdı. Nitekim bu durum da Trump gibi bir başkanın yaptıklarını ve ardından Biden’ın Gazze ve Lübnan’daki katliamlara korkunç destek vermesini sağlamıştır.  

Amerikan başkanlarının tutumlarının objektif bir şekilde okunması, hiçbir Amerikan başkanının işgalin ilerlemesini durdurmak için ciddi bir tavır almadığını teyit eder. Bilakis, Amerikan dışişleri politikası bazı dönemlerde Kudüs’ün işgal altında olduğunu belirtmiş ama aynı zamanda işgal devletini zora koyan kararların da çıkmasını engellemiştir. Nihayetinde bu, İsrail’in Filistin topraklarındaki istila planlarını hayata geçirmesine olanak sağlamıştır. 

Filistin ve bölgenin içinde bulunduğu durum giderek kızışırken mevcut Trump yönetiminde daha fazla işgale mi tanık olacağız? 

 

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından Mugtema için kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.