Written by Görüş

Yerleşimciler Mescid-i Aksa’daki Restorasyonlara Zorla Müdahil Oluyor

1 ve 2 Haziran’da Mescid-i Aksa’ya baskın yapan yerleşimciler, sadece Yahudi Şavuot Bayramı vesilesiyle yaptıkları ritüeller ve dualarla Aksa’nın kutsiyetini çiğnemekle kalmadılar; ayrıca, Kattanin Kapısı önünde tadilat yapılan bir zemini gösteren bir video çekerek kasıtlı olarak tartışma çıkarmışlardır. Çektikleri videoyu, Tapınak Gruplarının en önemli aktivistlerinden biri olan, düzenli olarak Aksa’ya baskın yapan, avlularında rehberli turlar düzenleyen ve radikal Yahudilerin Aksa’daki başarılarını öven İsrailli gazeteci Arnon Segal’e gönderdiler.

Segal, restorasyon işlemi yapılan yerin bir fotoğrafını yayınlamış ve İsrail haber sitesi The First Source’ta, “Tapınak Tepesi’ne (Mescid-i Aksa’nın Kitabı Mukaddes’deki adı) çıkan Yahudiler, batı tarafındaki eski zemini kaplayan yeni sıvayı görünce şaşırdılar. Lynn Rittmeyer, bu zeminlerin Herod dönemine ait olduğunu söylemektedir.” ifadelerini kullanarak bir haber yapmıştır.

Apaçık bir müdahale

Segal, İsrail Eski Eserler Kurumu’na, bu alanda yürütülen restorasyon çalışmalarının yasal olup olmadığını sorarak, “Çünkü dini amaçlarla kullanılan bir arkeolojik alanda yürütülen restorasyon çalışmaları, bakanlık komisyonunun onayını ve İsrail Eski Eserler Kurumu’nun denetimini gerektirir.” İfadelerini kullanmaktadır.

Bu soruya Eski Eserler Kurumu şu şekilde yanıt vermiştir: “Restore edilen bölümde taş döşemelerdeki eksiklikten dolayı bir çöküntü meydana geldiğinden güvenlik açısından tehlikeli bir durum oluşmuştur. Çöküntü uzun zaman önce modern betonla doldurulmuş ve antik taş zemine zarar verilmiştir.”

İsrailli yetkililer, restorasyon çalışmalarının kurumla ve bölgeyi birkaç kez ziyaret eden, buradaki durumu kapsamlı ve ayrıntılı bir şekilde inceleyen İsrail polisi ile tam bir koordinasyon halinde yürütüldüğünü sözlerine eklemişlerdir. Eski Eserler Kurumu, betonun, bitişiğindeki taşlara verebileceği hasarı önlemek için özel bir dolgu malzemesi uygulamaya karar vermiştir. Ayrıca “Önümüzdeki günlerde bu malzemeler zımparalanacak ve restorasyonun bölgedeki mevcut döşemeyle mükemmel bir şekilde uyum sağlaması için üzerlerine taş levhalar yerleştirilecektir” şeklinde açıklama yapmıştır.

Al Jazeera Net, Kudüs tarihi konusunda uzmanlaşmış bir araştırmacı olan Ihab el-Cellad’a Mescid-i Aksa’nın bu bölümündeki zeminin çökmesinin nedenlerini sormuştur. El-Cellad, bu alanın, altından Batı Tüneli’nin geçtiği Aksa’nın Batı Duvarı’na çok yakın olduğunu söylemiştir. Ayrıca buradaki kazılar her zaman devam etmiştir. Batı Duvarı bölgesinde 1970, 1980 ve 1990’larda yapılan geleneksel kazılara ek olarak başka kazılar da bulunmaktadır. Kudüslü araştırmacıya göre, bu kazılar Burak Meydanı’nın altındaki kazılara ek olarak alanda daha derindeki kazıları da içermektedir. Meydanı yükselterek altına bir salon inşa etmeyi amaçlamaktadırlar ve bu kesinlikle Aksa’nın batı tarafını etkileyecektir.

Tamamen İslami bir zemin

El-Cellad, Kattanin Kapısı yakınlarında çöken devasa taş zeminin ise Memlüklüler döneminde Nasır Muhammed bin Kalavun tarafından yaptırıldığını, yaklaşık 700 yıllık olduğu ve 1321 yılı civarında inşa edildiği ileri sürmektedir. El-Cellad, depremler, kazılar, yüzyıllardır bu zeminde yürüyen insanların oluşturduğu basınç, çevredeki binalar ve sürekli bir restorasyonun olmamasının bu taşları zayıflattığını ve altındaki toprak katmanının bozulmasına neden olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca kazı çalışmalarının durdurulmamasının ve restorasyon çalışmalarının yasaklanmasının zeminin çökmesine yol açan en önemli etkenler olduğunu sözlerine eklemiştir.

Yazar, betonun geçmişte döküldüğünü, kötü inşa edildiğini, bunun da büyük taşlarda dengesizliğe yol açtığını kabul eden “The First Source” web sitesinde daha önce bahsedilen habere atıfta bulunmuştur. Bu haberler, İsrail Eski Eserler Kurumu’nun, taşları üstüne koymak için dökülen özel bir malzemeyi İslam Vakıflar İdaresi’ne sağlamasına neden olmuştur.

Segal’in, bu taş döşemenin Herod dönemine dayandığını iddia eden İsrailli arkeolog Lynn Rittmeyer’e atfen aktardığı bilgi ve “Herod’un işçilerinin Tapınak Tepesi’ne iki bin yıl önce döşediği taşlar betonla nasıl değiştirildi?” haber başlığıyla atıfta bulunması sorulduğunda el-Cellad, Rittmeyer’i, büyüyen dini Siyonizm akımında görünür olmaya, şöhret ve kabul kazanmaya çalışan ve böylece uydurma ve tahrif peşinde koşan fırsatçı bir sahtekar olarak tanımlamıştır.

 

Bu ilk sahteciliği değil

Bu araştırmacı ve arkeoloğun Mescid-i Aksa’daki eserleri Tapınak dönemine atfetmeye çalışması ilk kez gerçekleşmiyor. Doğu merdiveni ile güneydoğu köşesi arasında bulunan doğu tarafında uzun süredir kapalı olan küçük kapıların kemerlerinin Tapınak döneminde şofar çalan müzisyenlerin dışarı çıktığı kapılar olduğunu iddia etmiştir.

El-Cellad’a göre bu kemerler, 15. yüzyılın sonlarında Muciruddin el-Hanbeli el-Uleymi tarafından zikredilmiş ve Kubbet’üs Sahra’nın altına inşa edilmiş İslami köşeler olan “Samadiyye” ve “Bestamiye” köşeleri olarak tanımlanmıştır. Aynı arkeolog, Kubbet’üs Sahra avlusunun kuzeydoğu duvarının Herod zamanına ait taşlar içerdiğini iddia ederek tamamen asılsız başka bir hikaye daha uydurmuştur. Aksine, aslında bunlar Kubbet’üs Sahra’nın platformunun inşa edildiği erken İslami (Emevi) dönemden kalma taşlardır.

El-Cellad, İsrail polisi ve Eski Eserler Kurumu’nun Mescid-i Aksa’daki restorasyon çalışmalarına dahil olmasıyla ilgili olarak da, Vakıflar İdaresi’nin şu anda bu iki kurumun varlığı olmadan camide herhangi bir restorasyon çalışması yapamayacağını belirtmiştir. Bu nedenle, ya onlarla anlaşmalı ya da herhangi bir restorasyon gerçekleştiremeyecektir.

Bu politika, 1999 yılında Mervan Mescidi’nin restorasyonu ve dev kapılarının açılmasından sonra izlenmeye başlanmıştır. Bu durum, ultra-Ortodoks Yahudileri o dönemde Knesset’te (İsrail parlamentosu) “Tapınak Eserlerinin Yıkımının Önlenmesi” adında bir yasa çıkarmaya yöneltmiştir.  Mervan Mescidi’nden çıkarılan ve dışarı atılan toprağın antik eserlere zarar verdiğini iddia etmişlerdir. El-Cellâd, Mervan Mescidi’nden çıkarılan toprağın ibadethanenin kendi toprağı olmadığını, eski zamanlarda ibadethaneyi örtmek ve gömmek için yurt dışından getirildiğini ileri sürerek bu iddiayı çürütmektedir.

“Vakıflar İdaresi’nin rolünü yerine getirmesi gerekiyor”

Sonuç olarak, işgal yönetiminin Aksa’daki restorasyon çalışmalarına gerçekten müdahale edişi 2003’te başlamış ve İsrail Aksa’ya giriş ve çıkışı kontrol altına almıştır. El-Cellad’a göre, inşaat ve restorasyon çalışmaları 2015’ten bu yana etkili bir şekilde artırılmış ve Müslümanların bu bölgelerde nöbet tutması yasaklanmıştır.

Kudüslü araştırmacı, Al Jazeera Net ile yaptığı röportajı, restorasyon çalışmalarını engellemenin doğuracağı sonuçlara değinerek ve bunları tehlikeli olarak tanımlayarak sonlandırmıştır. Herhangi bir tarihi yapı, özellikle vadiler ve istikrarsız bir alan arasında inşa edilen ve deprem sırasında doğal olarak oluşan hareketle duyarlı olan Mescdi-i Aksa, sürekli restorasyondan geçirilmelidir.

Kudüs İslami Vakıflar İdaresi’nin uluslararası kuruluşlara restorasyon için baskı yapma çağrısında bulunması gerektiğini de sözlerine eklemiştir. Ayrıca, bu alanların kapsamlı bir incelemesi yapıldıktan, zayıflıkları, bakım ve restorasyona ihtiyaç duyan kısımlarını ortaya koyan bir rapor yayınladıktan sonra restorasyon için bir plana sahip olunması gerektiğini de ifade etmiştir. Bu plan, en tehlikeli olandan en az tehlikeli olana doğru belirli bir derecelendirmeye dayanmalı ki böylece insanlar Aksa’nın gerçek durumunu bilsin ve bir şey olduğunda şaşırmasınlar.

 

Bu yazı Al Jazeera Net tarafından hazırlanmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.