Şeyh Cerrah Mahallesi’nde bulunan Kerem el-Cuani bölgesindeki dört ailenin davasının “Yüksek” İşgal Mahkemesince yeniden bakılmak üzere ertelenmesi İşgal devleti için bir zaman kazanma süreciydi. Bugün buna karşılık İşgal devleti başsavcısı meselenin seyrine müdahale etme niyetinin olmadığını ya da “bu davada bir taraf olmak istemediğini” dile getirdi. Mahkeme, kamu yararı ile ilişkili olmayan bu davayı hukuki çekişmeli bir gayrimenkul davası olarak sürdürmelidir.

10.05.2021’de, İşgal Mahkemesi, başsavcının ne olursa olsun Şeyh Cerrah Mahallesi sakinlerinin davasını ele alması konusunda ısrarcıydı. Bunun neticesinde başsavcı mahkemenin bu talebini kabul ederek davayı incelemek için 14 gün süre istedi. İşgal Mahkemesi ise bu talebe karşılık kendisine 08.06 sabahı itibariyle biten 30 günlük bir süre tanıdı. Peki Başsavcının kararı ne anlama gelmekteydi?

1.İsrail Rivayetleri Açısından: Başsavcı bu karar ile İsrail’in ana temasına dönmüş oldu. Bu da mahkemeye taşınan çekişmeli bir gayrimenkul davası demekti ve hükmü Kudüs’te egemen olan Siyonistlerce verilecekti. Böylece işgal devleti İsrail in çatışmalar esnasında tam ihtiyaç duyduğu 30 günlük süreyi temin ederek aynı hikayeye davayı döndürmüş oldu. Ancak savaş ve halkın direnişi ile güç dengeleri değişmişti. Nitekim Netanyahu, hükümetin siyasi emeller ile davayı ertelemek için zaten müdahale ettiğini yabancı büyükelçilere ifade etmişti. O halde İşgal hükümeti, müdahalesinin zaman kazanmak için geçici bir mesele olduğunu ve daha sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğini düşünerek, zamanı geri çevirmeye çalışıyor. Peki gerçekten zaman geri alınabilir mi? 

2. Dava Usulü Açısından: Buradaki pozisyon, mahkemenin yalnızca yasal kanıtları ve teknik sorunları dikkate almaya devam edeceği anlamına gelmektedir. Bu da işgalci hükümetin yanıt vermesi gereken unsurlardan biri olduğu için, 1972’den öne mülkiyetin aidiyetini tartışmama konusundaki tutumunu pekiştirmektedir. İşgalin bir sömürge kolu olan mahkeme huzurunda da bu şekilde dava açılırsa, nihai karar uzun veya kısa vadede Şeyh Cerrah Mahallesi sakinlerinin yerinden edilmesi yönünde olacaktır. 

3.Siyasi Boyutun Ertelenmesi: Bu, Şeyh Cerrah’taki çatışmanın siyasi doğasının ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Nitekim bu durum ne Siyonist mahkeme ne başsavcı ne de İşgal mahkemesince yürütülmektedir; bu gerçek bilfiil empoze edilmektedir. Kısacası “Yüksek” İşgal Mahkemesinin kararı sonrasına kadar davayı ertelemeye çalışmak anlamına gelmektedir. Karar çıktıktan sonra ise İşgal hükümeti bunu uygulamak zorunda kalacak; ardından siyasi boyut tekrar sahneye dönecek ve mahkeme kararı sadece bir ayrıntı olarak kalacaktır. Dolayısıyla daha önce 2008 ve 2009’da yaptığı gibi haklı olanla haksız olanın yerlerini değiştirerek teknik detaylarla oynayan çarpık bir uygulamadan başka bir şey olmayacaktır. Şunu hatırlamış olalım Han el-Ahmar sakinlerinin yerinde edilme kararı nihai olarak “Yüksek” İşgal Mahkemesince verilmişti. Ancak halk ve uluslararası kamuoyu tarafından yapılan baskılar neticesinde bunu uygulamaya cesaret edemedi. Kuşkusuz Şeyh Cerrah durumunda mevcut baskı, Han el- Ahmar durumunda olduğundan daha büyük bir haldedir.

Sonuç Olarak,

İşgal Mahkemesi’nin itirazı reddederek siyasallaşmadan kaçmayı tercih edip etmediği veya davaya müdahil olup davanın uzatılmasını kabul edip etmediği tamamen bizim önümüzde. Mahalle sakinleri başta ve tüm Filistin halkı ve ümmet ise onların arkasındadır. Sahadaki baskı ve direniş sürdürülmeli, Uluslararası Ceza Mahkemesi başta olmak üzere siyasi kanallar güçlendirilmeli ve davayı uzun süre medyanın odak noktasında tutarak İşgal devletinin bizleri atlatma emeli tüketilmeli ve geri çekilmeye zorlanmalıdır. Ayrıca 1948 öncesi Filistin mülkiyet dosyalarını açmak için bu davayı şimdiye kadar bir başlangıç noktası olarak almayan eksik kısım tamamlanmalı ve harekete geçirmeliyiz. Böylece bu durum işgal devleti üzerinde yeni bir baskı unsuru oluşturacak ve nihayet İşgal Mahkemesi’nin davaları mahallenin kaderini belirleyen sonlar olarak değil; mahalle üzerindeki mücadeleyi yeniden canlandıran doruk noktası olarak ele alınacaktır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi burada önemli bir yere sahiptir ve Ürdün, Şeyh Cerrah Mahallesi’nin temsilinde kilit bir rol oynamaktadır.

Peki Ürdün, Şeyh Cerrah için ne yapabilir?

Şeyh Cerrah Mahallesi’nde tutuklamalar ve tüm yaptırımlar devam ederken mahalle sakinleriyle iskan anlaşmasına sahip olan Ürdün, bu sürece doğrudan müdahale edebilme hakkına sahiptir.

Ürdün, 2018’de Han el-Ahmar’ın yerinden edilme sürecinde olduğu gibi davayı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıyabilir ve İşgal devletinin yaptıklarına karşın şu an ki pozisyonundan çok daha fazlasını yapabilir.

Dengelerin değişmesi ve mücadelenin istikrarı için gerekli tüm adımlar atılmalıdır.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmacısı Ziad Ibhais tarafından kaleme alınmıştır. “

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”