Şeyh Cerrah Mahallesi hususunda belirtilmesi gereken ilk nokta, meselenin hala çözüme kavuşmuş olmadığı ve yaşanan gelişmelerin bir hareketlenmeye daha sebep olabileceğidir. Özellikle de işgalci İsrail kuvvetlerinin bu mahallenin kontrol altına alınmasını kutsal şehri kuzey kanadından Yahudileştirme projesinde köşe taşı olarak görmesi, sonuna kadar devam edecekleri anlamına gelmektedir.

İsrail’in Şeyh Cerrah’ı kontrol altına alarak Eski Şehri güney kesiminden ve Filistin Arap şehirlerini kuzeyinden ayırma projesini gerçekleştirememesi, işgal devletinin “Kutsal Havza” ismini verdiği projenin başarısız olacağı anlamına gelmektedir.

İşgal devletinin bu mahallede zor kullanarak ilerlemesini engelleyen şey, Şeyh Cerrah Mahallesi’nin tekrar İsrail ve Gazze’deki Filistin silahlı direniş grupları arasındaki çatışmaların kıvılcımlarından biri olması ve 28 Ramazan’a benzer hadiselerin yaşanması ihtimalidir. Mescid-i Aksa’daki statükoyu değiştirmeye yönelik çalışmaların yanı sıra Şeyh Cerrah Mahallesi sakinlerinin göçe zorlanması girişimi de 28 Ramazan olaylarıyla işgal devletinin önüne çizilen kırmızı çizgilerden biri olmuştu.

Bu sebeple, işgal hükümeti mahalle sakinleriyle mahallenin durumunu hukuki açıdan ele aldığı farklı bir oyun oynamaya başladı. İsrail Yüksek Mahkemesi mahalledeki dört Filistinli aileye “uzlaşma” önerisinde bulundu. Bu uzlaşma aracılığıyla meseleyi ana merkezden uzaklaştırmayı ve topu mahalledeki Filistinli ailelerinin üzerine atmayı planlıyordu. Sunulan bu uzlaşma ailelere evlerin mülkiyetini iddia eden Nahalat Shimon yerleşim örgütüne, ilk nesilden üçüncü nesle kadar ya da en az 15 yıl müddetle “koruyucu kiracı” adı altında kira ödeyerek oturmalarını kapsıyordu. Uzlaşma metni mahalle sakinlerini ve Filistin kamuoyunu yanıltmak için her iki tarafın da mülkiyet iddiasının olabileceğini savunuyor.

Peki Bu Uzlaşmada Tehlike Nerede?

Tehlike birinci derecede, mahkemenin mahalle sakinlerine kısaca Nahalat Shimon Örgütü’nün kiracıları olduğunu kabul etmelerini ve bu sebeple de bu örgüte kira ödemeleri gerektiğini söylemesinden kaynaklıyor. Sonra kalıp gerek medyada gerekse işgal mahkemelerinde bu evlerin mülkiyetinin kendi üzerlerinde olduğunu istedikleri kadar ifade edebileceklerini; ancak kiracı olduklarını kabul edip yerleşim örgütüne kira ödediklerine göre zaten işgal devletinin onları sonrasında evlerden çıkarabileceği anlamına gelmektedir.

İşte işgal mahkemesinin açıkça söylemeyip mahalle sakinlerinin aklını kelime oyunlarıyla karıştırdığı ve medyaya sızan uzlaşma metninin demeye çalıştığı şey kısaca budur. Bir diğer açıdan ise mahkeme, mahalle sakinlerine şimdi -gelecek için değil- evlerinden çıkmayacaklarının vaadini verirken onlara da evler üzerinde mülkiyet hakkı “iddia edebileceklerini” ifade ediyor. Ancak aynı zamanda ev sakinlerine kira ödeterek yerleşim örgütüne Filistinlileri ileride evlerinden çıkarabilmeleri için hukuksal, pratik ve fiili bir dayanak sağlamış oluyor. Nitekim, ev sahibinin kendi evine kira verdiği ne görülmüş ne de işitilmiştir. Bir başka deyişle İsrail Yüksek Mahkemesi, söylem hakkını Filistinlilere; eylem hakkını ise yerleşimcilere vermektedir.

Burada sorulması gereken şudur: Mahalle sakinleri bu uzlaşmayla kandırılıp yerleşimcilere istediklerini verecek midir ve İsrail savaşla elde edemediğini sabır ve hileyle elde edebilecek midir?

Bu davada meydana gelebilecek herhangi bir duruma yansıyabilecek bazı faktörler bulunmaktadır: Sosyal medyanın getirdiği ses, İsrail devletinin insanları evlerinden etme girişimlerinde daha önce görülmemiş şekilde büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Öyle ki, işgal devleti önceden Um Kamil el-Kürd’ü evinden zorla çıkarmış ancak ne medyada ne de uluslararası alanda bir tepkiyle karşı karşıya kalmamıştı. Olayların an be an kayıt altına alınarak yayın yapılması da meselenin silahlı çatışmaya dönüşmesinde elbette etkili bir sebepti

Dolayısıyla, İsrail’in bu dosyadaki ilerlemesi ve geri adım atması meselenin medyada ele alınış şeklini, boyutunu ve türünü etkileyecektir; bir diğer ifadeyle medya baskısının devam etmesi, işgal devletinin önünü keserek mahalle sakinlerini yalnızlaştırma politikasını engelleyebilir. Buna ilaveten, mahalle sakinlerinin de işgal devletinin sunduğu teklifin farkında ve bilincinde olmaları ve İsrail’in vaatlerine kanabilecek her kişiyi engellemeleri gerekmektedir. Nitekim medya tek başına her kesimin kontrolünü teşkil etmektedir. Bu mesele artık mahalle sakinlerinin, Filistin yönetiminin, bir grubun, kesimin, bir ailenin ya da bir kişinin kendi inisiyatifine bırakılamayacak milli bir meseleye dönüşmüştür.

Ayrıca, farklı Filistin partilerinin de bu meseledeki duruşları önem arz etmektedir. Filistin yönetimindeki bazı tarafların mahalledeki bazı aileleri İsrail’in sunduğu uzlaşma teklifini kabul etmeleri için ikna etme girişiminde olduğu yönündeki haberlerin sızdığı bu vakitlerde Filistin direniş örgütlerinin açık ve net bir şekilde kendi taraflarını belli etmeleri gerekmektedir. Filistin direniş hareketleri ve Gazze’deki Filistinli halk bu mesele için savaşa girip kayıplar vermiş, yaralananlar olmuş, evler ve binalar yıkılmışken Şeyh Cerrah Mahallesi meselesi sadece ne o ne şu aileyle bağlı bir mesele olabilir; aksine, tüm Filistinlileri ilgilendiren bir meseledir.

Şeyh Cerrah Mahallesi davasının anlaşılmasında referans alınması gereken iki nokta vardır: İlk olarak işgal devleti; hükümet, asker, yerleşim birimleri ve hukuki tüm organlarıyla birlikte iyi polis kötü polis oynayarak Şeyh Cerrah’ı kontrol altına alma girişimlerine devam etmektedir. İkinci olarak ise ne kadar güç gösterirse göstersin Han el-Ahmar’da, elektronik kapılarda, Mescid-i Aksa içerisinde Bab’ür Rahme’de olduğu gibi işgal devletinin Şeyh Cerrah’taki gücü de kırılabilir. İşgal devletini emelleri ikinci, üçüncü ve dördüncü kez tekrar başına yıkılabilir; çünkü işgal devleti, hiçbir zaman yenilemez bir güç olmamıştır.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından 29.10.2021 tarihinde TRT Arabi için kaleme alınmıştır.”

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”