Yunanistan Kudüs’teki Ortodoks Kiliselerini sahiplenmek konusunda artık güvenilir değil. Bu sebeple Ortodoks Kilisesi’nin başına bir Arap patriğin gelmesinin ve Ortodoksluk tarihi boyunca patrikhaneye ev sahipliği yapan Kudüslülere -asıl sahiplerine- yetki vermenin zamanı gelmiştir.

Belki de takipçilerin çoğu, genel olarak Filistin davasına özelde ise Kudüs davasına yönelik resmi Yunanistan siyasetindeki değişimin boyutunu bilmiyor. İki tarafın kurduğu güçlü ilişkiler bu yüzyılın başına dayansa da ilişkinin zirvesi eski Başbakan Binyamin Netanyahu’nun 2010’da Atina’yı ziyaretiyle gerçekleşmiştir.

İsrail, kuruluşundan bu yana her zaman Yunanistan’ın siyasi tutumuna nüfuz etmeye ve kendi lehine çevirmeye çalışmıştır. Bütün bunları anlamanın yolu ise Kudüs gerçeğinde yatmaktadır, çünkü Kudüs’teki Ortodoks Patriği’ni seçen ve 113 üyeden oluşan Kutsal Kabir Kardeşliği, 1534 yılında Kudüs’te başpapaz olarak seçilen ilk Rum Patriği Germanos’tan bu yana Yunanlılar tarafından kontrol edilmektedir. Bugün Kutsal Kabir Kardeşliği’nde Araplar %10’dan fazlasını oluşturmaktadır.

Dahası Yunanlıların Kudüs’teki Kutsal Kabir Kardeşliği üzerindeki kontrolü, kilise işlerine dahil olmayan Osmanlı devleti zamanında dahi devam etmiştir. Bunun sebebi ise Osmanlının herhangi bir tarafa ayrımcılık yapmamak adına Hristiyan tebaanın dini işlerine müdahale etmemesidir.

Bir diğer konu ise Yunanlıların yönetimi altında bulunan Ortodoks Kilisesi’nin çok büyük vakıflara sahip olmasıdır. Filistin topraklarındaki geniş arazilerin ve çeşitli gayrimenkullerin yanı sıra bu vakıflar, yalnızca Eski Şehir’de neredeyse şehrin çeyreğini içine alan büyük bir alana sahiptir.

Yunan ve İsrail ilişkileri son zamanlarda eski soğukluğundan samimi ittifaka taşındığında; İsrail bu samimi ilişkiden, yerleşim derneklerinin yararı için Yunan vekil ve temsilcileri yardımıyla ve gayrimenkul kaçakçılığı yoluyla Kudüs’te büyük çıkarlar elde etmeye çalışmıştır. Bunun en meşhur örneği, Patrik I. Irenaios olayıdır. Patrik, Ortodoks Kilisesi’ne ait pek çok önemli mülkün, Nikos Papadimas adlı başka bir Yunanlının da yardımıyla İsrail yerleşim dernekleri yararına verildiği skandalının ortaya çıkmasının ardından 2005 yılında Ortodoks kilisesinden kovulmuştur. Kudüs Rum Patrikhane’sinde mali işler sorumlusu olarak çalışan Papadimas, Irenaios’a en yakın isimlerden biriydi. İsrail istihbaratı tarafından Filistin dışına kaçırıldığı düşünülen bu şahıs ardından kilise hesap defterlerinde büyük boşluklar bırakarak ortadan kaybolmuştur. İronik olansa Yunanistan bu kişiyi aramak ve yaşananların gerçeğini ortaya çıkarmak için hiçbir çaba göstermemiştir.

Kilise’nin mevcut patriği Theophilos III dahi yerleşim birimlerinin yararına verilen gayrimenkul ve araziler meselesi devam etti. Patrik Theophilos’un seçilmesi, Irenius döneminde devredilen gayrimenkulü iade etme ve Ortodoks gayrimenkulünün işgal devletine yönlendirilmesini durdurma taahhütüne dayanmaktaydı. Hatta bu taahhütler arasında Theophilos’un seçilmesi durumunda Ürdün Haşimi Krallığı ve Filistin Yönetimi’ne Ortodoks Kilisesi vakfına ait tüm mal varlıklarının ayrıntılı bir şekilde sunması da vardı.

Theophilos’un taahhüdüne dayanarak İsrail, kendisini Kudüs Ortodokslarının patriği olarak tanımayı reddetti. Konu, Yediot Aharonot gazetesinin 28 Ekim 2007’de Theophilos’un İsrail’e Ürdün veya Filistin Yönetimi’ne Ortodoks Kilisesi’nin emlak listelerini verme taahhüdü olmadığını açıkça ifade edene kadar patrikliğini tanımadığını ve açıkça belirttikten sonra kabul ettiğini duyurana kadar iki yıl askıda kaldı.

Başka bir deyişle, Theophilos seçim öncesi vaatlerini geri çekti. En tehlikelisi de farklı Filistinli Arap Ortodoks kesimlerin ve şahsiyetlerin Patrik Theophilos’u, selefinin Kudüs el-Halil Kapısı’nda bulunan gayrimenkulleri Ir David Yerleşim Vakfı’na devretmesi konusunda kasten kayıtsız kalmakla suçlamasıydı. Mesele görevi süresince çok daha geniş çapta devirlerin gerçekleştiğini belgeleyen belgelerin ve örneklerin ortaya çıkmasıyla tekrar patlak vermişti. Bu devirlerin başında; Mar Elias, Talbeya, Rehavia, Ebu Tur ve Kudüs’ün batısında bulunan Mamla — Me’menullah Mezarlığı yakınındaki Nikoforia arazisileri gelmekteydi; ancak gayrimenkul devirleri bu alanlar ile sınırlı kalmamış ve çok daha büyük bir şekilde gerçekleşmişti.

Üstelik Yunan hükümeti 2009–2018 yılları arasında peş peşe patlak veren bu sorunlara, kulak asmamakla kalmadı; Ireneus davasında fail olan vatandaşını saklamaya devam etti. Yunanistan, İsrail’in Rum patriklerin kontrolündeki Ortodoks Kilisesi’nin malları ile Kudüs’te yaptıklarının tehlikesini görmek yerine Doğu Akdeniz’de İsrail ile ittifak arayışında ve İsrail’e itaat hükümleri sunmaya çalışıyor.

Yunan hükümetinin geçtiğimiz yıllarda Kudüs’te vatandaşlarının yaptığı arazi kaçakçılığına olan işbirlikçi tutumunun ve sessizliğinin İsrail ile bir dostluk göstergesinden başka bir şey olduğunu düşünmüyorum. Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta Türkiye ile karşı karşıya gelmesinde bu durumdan yararlanmaktadır. İlginçtir ki Yunan hükümetinin yaptığı bunca şeyden sonra, Kıbrıs Rum Başkanı Filistinlilerin Türkiye’nin Kıbrıs’ı “işgal ettiği” iddialarını benimsediğini söyleyerek Filistinliler ile Türkiye’nin arasını açmaya çalışmaktadır. Bu çok garip bir durum; Filistinliler bugün kimin işgal devletine toprak verdiğini ve kimin mukaddes şehirde Filistinlilerin yanında olduğunu gayet iyi bilmektedir. Filistinliler, Kudüs’te işgal altındaki topraklarımızı İsrail’in yerleşim derneklerine devrederek işgale ortak olan Yunan hükümetinin çekmek istediği tuzağa düşmezler.

Bundan dolayı Yunanistan Kudüs’teki Ortodoks Kiliselerini sahiplenmek konusunda artık güvenilir değildir. Bu sebeple Ortodoks Kilisesi’nin başına bir Arap patriğin gelmesinin ve Ortodoksluk tarihi boyunca patrikhaneye ev sahipliğini yapan Kudüslülere -asıl sahiplerine- yetki vermenin zamanı gelmiştir.

“Bu değerlendirme yazısı 28.06.2022 tarihinde Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından kaleme alınmıştır.”
“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”