Tam secde olarak isimlendirilen yere yüz üstü uzanarak yapılan ibadetin Mescid-i Aksa’nın bir gerçeği olması, Radikal Tapınak Grupları’nın 2017’den itibaren kademeli olarak yürüttükleri bir hedefti. Gruplar bu ritüeli fiili olarak grup halinde Kudüs’ün işgalinin İbrani yıl dönümünü “Kudüs Günü” ismiyle kutladıkları 29 Mayıs 2022 tarihinde gerçekleştirdiler. Daha sonra Yahudilerin “Mescid-i Aksa’daki haklarının” doğal bir parçası olarak 13 Ağustos 2024’te Tapınak’ın Yıkılışını Anma gününden başlayarak baskınlarda günlük olarak uygulamaya başladılar. Bu adım, İsrail İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in secdeyi Yahudilerin Mescid-i Aksa’daki ibadet haklarının bir parçası olarak tanıdığı karar ile resmiyet kazanmıştı. Peki o halde bu dini ritüelin kökeni ve hedefleri nelerdir? Ve Neden Radikal Tapınak Grupları bu kadar üzerinde duruyor?
Tam secde kavramı, İbranice “hashtachvaya” olarak telaffuz edilen “השתחוויה” kelimesinin karşılığıdır. Arapçada Tevrat’taki anlamına karşılık gelecek en yakın anlam olarak tam secde ifadesi kullanılmıştır. Eski İbranice araştırmacıları asıl telaffuzunun “haştehveyah” olduğunu ve kelimenin yüz üstü uzanma ile manevi deneyim anlamını bir arada taşıdığını belirtmektedir. Tevrat’ı Gemara’ya dayanarak açıklayan dini kaynaklar, secdeyi “Rabb’e eller ve ayaklar uzatılmış, yüz yere dönük olarak yapılan tam secde. Rabb’e boyun eğmenin ve nefsin teslimiyetinin en yüksek şeklidir.” şeklinde açıklamaktadır.
Bu secdenin ilk defa Kral Davud’un (Tevrat’a göre Kral Davud, İslamiyete göre Peygamber Davud Aleyhisselam’dır.) Tapınak’a girerken Rabb’e “Senin rahmetinle beytine giriyorum. Korkunla kutsal tapınağında secde ediyorum.” (Mezmurlar 5:8) sözleriyle yaptığını ileri sürmektedirler. Bu secde, Rabbin lütfunu dile getirmenin ve Kral Davut’un, krallığının büyüklüğüne rağmen O’nun önünde kendini inkar etmesinin, O’na teslim olmasının ve nimetine şükretmesinin en yüksek biçimidir. Bu nedenle Yahudilikte tam secde ve çağrıştırdığı manevi deneyim, Rabb’e boyun eğmenin en yüce halidir. Yere yapışarak yapıldığı için de Arapçada tam secde ifadesiyle belirtilmiştir.
Tevrat öğretileri üç çeşit secdeyi birbirinden ayırmaktadır:
Birincisi, İslam’da rükuya benzer şekilde yüz yere bakar vaziyette ayakta yapılan secdedir. Modern Tevrat ibadetlerinin en yaygını olan bu secdeye İbranicede (kida) קידה denir.
İkincisi, dizlerin yere konup yüzün yere değdirilmesiyle yapılır. Bu şekil kısmen İslam’daki secdeyle benzerlik göstermektedir ancak Yahudiler kollarını öne uzatarak yere değdirir. İbranice’de bunaכריעה (kri’a) denir. Şekil itibariyle daha çok istiğfar etmeye benzer ve Hz. İbrahim’e isnat edilmektedir.
Üçüncüsü ise secde türlerinin en büyüğü ve önemlisi olan tam secdedir.
Çeşitli Tevrat kaynakları üç çeşit secde ile ilgili üç temel mesele üzerinde anlaşmaya varmışlardır:
Birincisi: Öğretilere göre secde, günlük ya da herhangi bir bayramda yapılması zorunlu değilken yalnızca İbrani yeni yılının iki günü ve Tövbe günü olmak üzere üç gün yapılması zorunludur. Rabb’den mağfiret talebinde bulunma, azametini hissetme ve nimetini tasdik etmek amacıyla yapılır. Secde, her Yahudi’nin üzerine farz değildir; yalnızca büyük kâhinler ve tapınaktaki kâhin sınıfı için farz bir ritüeldir.
İkincisi: Secde kaybolmuş bir dini ritüeldir. Günümüz Yahudi adetlerinde bulunmamaktadır. Bu kaynaklara göre secde, Roma dönemi ve Tapınak’ın yıkıldığı dönemde pratikten kalkmıştır. Yalnızca bazı hahamların dini yaşantılarında bireysel olarak uyguladığı ve tedavülden kalkmış bir ritüeli tekrar canlandırma girişimleri amacıyla yapılır.
Üçüncüsü: Taştan putlar inşa edildiği için taş üzerinde yapılması yasaklanmıştır. Namaz içinde taşa doğru yönelmek, Yahudi tevhidinin doğasıyla çelişmektedir. Tevrat inanışına göre bu kuraldan yalnızca Rabb’in evi kabul edilen Tapınak, üzerine Rabb’in ruhu indiği için muaf sayılmaktadır. Buna delil olarak Rabb’in Musa Aleyhisselam’a Levililer kitabında “Put yapmayacaksınız. Oyma put ya da taş sütun dikmeyeceksiniz. Tapmak için ülkenize putları simgeleyen oyma taşlar koymayacaksınız. Çünkü Tanrınız olan Rab benim.” ifadesi kullanılmaktadır. (Levililer 26:1)
Buna dayanarak secdenin genel olarak yalnızca Yahudilerin varlığını iddia ettikleri tapınak mevcutken yılın yalnızca üç günü yapılan bir ibadet çeşidi olduğu söylenebilir. Her Yahudiye farz olmadığı gibi yalnızca kâhin sınıfına ve tapınakta kâhinlerin beraberinde bulunan kişilerin yapması gerekir. Tapınak haricindeki taşlar üzerinde yapılması ise haram kılınmıştır.
Bu ritüelin bugün grup halinde, açıkça ve Radikal Tapınak Gruplarının dayatmaya çalıştığı üzere yılın her vaktinde yapılması ne herhangi bir tarihi dönemde gerçekleşmiş ne de Tevrat’ta anlatılan dini pratiklerde anlatılmıştır. Bugün, tapınağa özel bir dini ritüelin taşlar üzerinde yapılmasının pratikteki asıl amacının Mescid-i Aksa’nın tapınak yerine konarak içinde yeni bir dini ritüelin uygulanmak olduğunu görüyoruz. Herhangi dini bir hadise olmadan defalarca ve grup halinde gerçekleştirilmesi, bu secdenin yeni hedefini de gözler önüne sermektedir: Ritüelin Mescid-i Aksa’nın kimliğini değiştirmek için bir araç olarak kullanılması…
Özetle, Radikal Tapınak Grupları’nın bugün Mescid-i Aksa’da yaptıkları şey, Rabb’den mağfiret dilenmek, rızasını istemek ya da -inanışlarına göre- farz sayılan ibadeti gerçekleştirmek değil; dini bir ritüeli işgal, kontrol ve mescit üzerinde hegemonya kurmak amacıyla gün yüzüne taşımaktır. Radikaller Tapınak’a has ibadetleri canlandırmaya çalıştığını iddia etseler de aslında Mescid-i Aksa’da dini işgale zemin hazırlayacak bir araç üretmektedirler.
Dolayısıyla, tam secdenin aynı bir İsrail efsanesi yaratılması gibi özellikle Mescid-i Aksa’nın kimliğini değiştirmek amacıyla eski Tevrat unsurlarına dayandırılarak ortaya çıkarılmış dini bir ritüel olduğunu söylemek mümkündür. Bilakis dindarlığın yeni, çağdaş ve Siyonist modellemesi olarak soykırım ve sömürge aracı olarak kullanıldığını söylesek de abartmış sayılmayız.
Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ziyad Ibhıs tarafından Metras’a yazılmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.