Written by Görüş • One Comment

Siyonistlerin Ölçüleri Üzere Mescid-i Aksa’nın Kapatılması

İran’a yönelik Siyonist saldırıların başlamasından yaklaşık bir buçuk saat sonra, işgal polisi Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemiş ve namaz kılan Müslümanları sabah namazından sonra zorla dışarı çıkarmıştır. Cuma namazları için kapılarının kapatıldığını duyurarak, Kudüs’ün işgali boyunca üç kez gerçekleşen bir emsale imza atmışlardır:Bunlardan ilki 9 Haziran 1967’de Mescid-i Aksa’nın işgalinden kısa bir süre sonra; ikincisi 14 ve 21 Temmuz 2017 tarihlerindeki Cuma günleri gerçekleşmiştir. Ancak bunlar, bireysel saldırıların bir birleşimiydi ve Mescid-i Aksa’nın kuşatılma girişimlerine karşı yaygın halk öfkesine sebep olmuştur. Üçüncüsü ise, 2020’nin onuncu Cuma günü, koronavirüs salgınına karşı alınan tedbirler bahanesiyle Mescid-i Aksa’nın kapatılmasıdır.

7 Haziran 1967’de gerçekleşen işgal üzerine Siyonist işgal güçleri Mescid-i Aksa’nın mahremiyetini günlerce çiğnemişlerdir. Ancak kısa sürede sömürgeci aklı bir kenara bırakıp, din ve inançlara düşman görünmemeleri gerektiğini ve Kudüs gibi bir şehri yönetmeyi hak ettiklerini ısrarla vurgulamışlardır.  Bunu göstermek ve işgale karşı uluslararası tepkileri dindirmek için, Mescid-i Aksa ve Kıyamet Kilisesi’ni mümkün olan en kısa sürede yeniden ibadete açmaları gerekmekteydi. Bu minvalde, işgal güçleri Aksa’dan çekilmiş ve yönetimini tamamen İslami Vakıflar İdaresine geri vermiştir. İslami Vakıflar İdaresi de işgal yönetiminin Mescid-i Aksa’yı ve kendisini tekeline almasına ve ilhak etme girişimlerine karşı koymak için kısa sürede Yüksek İslam Konseyi’ni kurmuştur. Buradan, Aksa’nın bir tutsak olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Ancak İslami kimliğini tutsaklığına rağmen korumuştur. Dahası, tutsakllığına rağmen uzun bir mücadeleyle esaret altındayken haklarını savunmuştur. Soykırım işlediği bir anda işgal yönetimi, bu hakları her iki cephede de sona erdirmek ve tam bir çözüm ilan etmek istemektedir.

Mescid-i Aksa’nın açılması kararlarının kontrol edilmesi, işgal yönetimi için bir egemenlik ilanıdır. Bu egemenlik ilanı, dayatmaya çalıştığı statükonunpekiştirilmesidir. Mescid-i Aksa’yı yöneten ve tüm işleri üzerinde tek başına kontrole sahip olan, orada kimin, nasıl ve ne zaman ibadet edeceğine karar veren odur. Sanki İsrail Devleti kutsal mekanın sınırlarını belirleyen hayali modern ilah haline gelmiş gibidir ve bu topraklarda veya çevresinde onun iradesi dışında hiç kimse yaşamamaktadır.

Bu kararı almak uzun ve dolambaçlı bir yolun sonunda mümkün olmuştur.  Belki de bu sürecin ilk durağı 2002’de, İsrail polisi Ürdün Vakıflar Bakanlığı’nın turistlerin ve yerleşimcilerin Aksa’ya girmesine izin verme yetkisini gasp ettiğini açıkladığında gerçekleşmiştir Böylece, Aksa’ya giriş ve çıkışların bir kısmı mutlak kontrolleri altına girmiştir. Turistler daha önce, Aksa’nın kutsallığına uygun olarak rehberler eşliğinde İslami Vakıflar İdaresi aracılığıyla içeri girmekteydi.

Bir sonraki adım 2008’de, baskın yapan Siyonistlerin girişi için özel zamanlar ayrıldığında gerçekleşmiş, İslami Vakıflar İdaresi’nin yetkisine rağmen namaz kılanlara ve murabıtlara baskı kurularak işgal polisi tarafından uygulanmıştır. Ardından, 14 ve 15 Eylül 2015’te, Yahudi Yeni Yılı’nda Mescid-i Aksa namaz kılan Müslümanlara tamamen kapatılmış ve Siyonist baskıncılar için tamamen boşaltılmaya çalışılmıştır.  Bu uygulama, kadın erkek tüm namaz kılan Müslümanlarla çatışmaların yaşanmasına yol açmış ve Bıçak İntifadası’nın başlamasına sebep olmuştur.

14 Temmuz 2017’de Mescid-i Aksa’nın ibadete kapatılması girişimi, Hıtta Kapısı’nda iki Sınır Muhafızının öldürülmesi ve Mescid-i Aksa avlusunda üç gencin şehit edilmesiyle sonuçlanan Cebbarin operasyonunun ardından yeniden gündeme gelmiştir. Ancak bu kapanışla kendi tuzaklarına düşmüşlerdir. Çünkü Filistin ve Kudüs’te kapılardaki kontrol noktaları kaldırılıp Mescid-i Aksa tamamen açılana kadar orada namaz kılınmaması şeklinde kapsamlı bir karar alınmıştır.

23 Mart 2020’de, Mescid-i Aksa’nın açılış ve kapanışını kontrol etme girişimi, Aksa tarihindeki en tehlikeli dönüm noktalarından birine şahitlik etmiştir. İsrail, sosyal mesafenin sağlanabileceği geniş bir açık alanı olmasına rağmen, koronavirüs salgını tehdidi altında Aksa’yı kapatmış ve buna uyulmuştur. Bu durum, Ramazan ayında ve Ramazan Bayramı’ndan sonra 31 Mayıs 2020’ye kadar devam etmiştir. Ancak Mescid-i Aksa kapalıyken, aynı zamanda Kudüs’ün pazarları ve Eski Şehir alışveriş yapanlarla doluydu ve Burak Meydanı ibadet eden Yahudileri ağırlamaktaydı.

Bu hata, Siyonist hükûmetin 16 Eylül 2020’de Yahudi bayram mevsiminde koronavirüs kısıtlamalarını sıkılaştıracağını duyurmasıyla neredeyse yinelenmişti. İslami Vakıflar İdaresi’ni, Siyonist baskıncılara kapalı olacağı için Aksa’nın Müslümanlara kapalı olduğunu ilan etmeye zorlamaya çalışmışlardır. Bu girişim, Müslümanların Aksa’ya girişlerini Siyonist müdahalesine bağlı hale getirmiş ve böylece sanki ortak bir kutsalmış gibi, Yahudiler için eşit hak iddialarını güçlendirmiştir. Kamuoyunda yaygın itirazlar ve baskılar olmasaydı Vakıflar Meclisi, Mescid-i Aksa’da namaz kılınmasının askıya alınması kararını yeniden gündeme getirmek üzereydi.

Son olarak, 2023’te uzun bayram mevsiminin başlamasıyla ve 7 Ekim’den tam üç hafta önce işgal güçleri Aksa’da itikafa girilmesini önlemek için yeni politikalar uygulamıştı. Namazlar artık Eski Şehir’de ikamet eden elli yaş üstü sakinlerle, akşam namazından ertesi gün öğle namazına kadar sınırlandırılmıştır. Bu, caminin her yaştan tüm Müslümanlara yalnızca ikindi namazında açık olduğu anlamına gelmektedir. Bu kuşatma, 7 Ekim’den sonra Ramazan ayının başlangıcına, özellikle 11 Mart 2024’e kadar uzatılmıştır.

Bugün, İran’a yönelik saldırının başlamasıyla aynı zamana denk gelen Mescid-i Aksa’nın açılıp kapanması ile ilgili kontrol, daha önceki hiçbir savaşta veya intifadada görülmemiş yeni bir aşamaya gelmiştir. Buna Mescid-i Aksa’nın namaz kılanlara tamamen kapatılması, sadece görevli çalışanların ve muhafızların Aksa’ya girmesine izin verilmesi (görevli olmayanların girmesine izin verilmemesi) dahildir. Bu da herhangi bir zamanda Aksa’da bulunacak kişi sayısının 60’tan fazla olmayacak şekilde sınırlandırılacağı anlamına gelmektedir.

Siyonist akla göre, Mescid-i Aksa’nın kapatılması konusunda mutlak kontrol sağlanması, bir aşamanın tamamlanması anlamına gelmektedir: Namaz kılanların ve muhafızların engellenmesi ve tecrit edilmesi aşaması. Bu, yeni bir aşamaya, yani mabedin kurulmasına kapı açacaktır. Bu durum, bu aşamanın tamamlanmasının mümkün olan her türlü çabayla önlenmesini gerektirmektedir.  Çünkü bu aşamanın tamamlanması konusunda sessiz kalmak, işgal yönetiminin dikkatini bundan sonra Aksa’da kalıcı bir Yahudileştirmeyi nasıl empoze edileceğine yönelteceği anlamına gelmektedir. Daha önce Mescid-i Aksa’nın doğu avlusunda kalıcı bir sinagog inşa edilmesi ve Aksa’nın kimliğini değiştirme potansiyelini araştıran diğer girişimler de dahil olmak üzere çok sayıda girişim önerilmiştir. Bu kapatma ve tecavüzler karşısındaki mutlak sessizlik devam ederse bu girişimler, Allah korusun, yürürlüğe girebilecektir.

 

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ziyad Ibhais tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.