Geçen Ramazan ayının başına kadar, Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Kerem el-Cauni davasına ilişkin Siyonist tutum, Siyonist mahkemelerin karar vereceği bir “mülkiyet anlaşmazlığı”ndan ibaretti. Dolayısıyla mahkemenin kararı, Kudüs üzerindeki Siyonist “egemenliğin” bir meselesi olarak normal bir şekilde uygulanacaktı. Ancak o zamandan bu yana İşgal devletinin geri adımları önleme girişimlerine rağmen, bu pozisyonda adım adım üç düşüş yaşandı:

Birincisi: Davanın Siyasi Niteliğinin Kabulü

Ramazan ayında halkın reddi ve direniş tehditlerinin etkisi altında, “Yüksek” İşgal Mahkemesi olarak anılan mahkeme, mahalle sakinlerinin başsavcıyı davaya dahil etme talebini kabul etti. Böylece 1972’de işgal hükümetinin arazinin mülkiyetini yerleşimcilere devretme gerekçelerine ilişkin açıklama sunulacaktı. Başsavcı, hükümetin davayı erteleme talebini uygulamak adına bu durumu başlangıç noktası olarak talebi kabul etti. Kuşkusuz bu durum, Siyonist hükümetin bu konunun hukuki değil, siyasi olduğunu kabul ettiği anlamına gelmektedir. Nitekim Netanyahu, 19.05.2021’de yabancı büyükelçilere yaptığı konuşmada bunu doğrulamıştır: “İsrail Mahkemesinden Şeyh Cerrah davasının duruşmasını ertelemesini istedik.” Böylesi bir durum İsrail tarihinde daha önce hiç yaşanmamıştı. Bu da konunun siyasi olduğunu ve Siyonist hükümet başkanlığı düzeyinde yönetildiğini vurgulamaktadır. Böylece Siyonistler anlatılarını terk ederek kendilerini temellendirecek bir zeminden yoksun hale geldiler. Konu iddia ettikleri gibi “Yahudi mülkiyet ve haklarının idamesi” değilse, o zaman nedir?

İkincisi: Yerinden Olma Konumundan Mahalleliyi Kendine Çekme Konumuna Geçiş

17 Mayıs 2021 Pazar akşamı, işgal polisi Şeyh Cerrah’taki Kerem el-Cauni Mahallesi’nin girişlerine beton bariyerler yerleştirdi ve alanı kuşatarak giriş ve çıkışları engellemeye çalıştı. Radikal yerleşimciler de mahalle sakinlerinin tecrit edilmesine teşvik etmiş ve işgal polisini mahalle sakinlerine istedikleri gibi saldırması için serbest bırakmıştı. Bu düşmanlık, zihinsel bir düşünceden mahkeme tarafından bu yerlerinden edilme ve çabanın zorluğu kabul edildikten ve karar verildikten sonra zorla yerlerinden edilmeye geçecektir. Böylelikle mahalle sakinleri, yoğun baskı ve düşmanlık karşısında kendiliğinden evlerinden çıkacaktı. Bu gelişme, mücadelenin dayattığı yeni dengelerin bir yansıması olarak gerçekleşti: Benzeri görülmemiş bir caydırıcı direniş potansiyeli ve Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yerinden edilmelere karşı herhangi bir desteği reddeden uluslararası bir tavır. 

Üçüncüsü: Filistin Davasının Gerçekliğinin ve Geçerliliğinin Zımnen Kabulü

Son günlerde işgal devleti, Filistinli ve uluslararası basına yönelik baskısını yoğunlaştırdı. Aljazeera muhabiri tutuklandı ve ardından davalarının dünya elçileri olan Muna ve Muhammed el-Kurd tutuklandı. Onlar hikayenin çocukluklarından bugüne bilinçlerini şekillendirdiği zorlu sürecin kahramanlarıydı. İşgalci, özellikle Muna ve Muhammed’i hedef alarak halk kendi hikayesini yazdığı sürece bu sorunu çözemeyeceğini kabul etmektedir. Kuşkusuz bu davayı susturabilmek için de bu hikayenin ve bu dilin olmaması gerekmektedir. Dolayısıyla İşgalcinin yapmaya çalıştığı şey, medyanın mahalleye odaklanmasını zorla durdurmaya çalışarak bu meseleyi rafa kaldırmak ve koşullar el verdiğinde yeniden ele alma girişimine devam etmektir.

İşgal devleti gerçekten de Şeyh Cerrah’taki kontrol, özgüven ve ‘rivayetleri’ düzeyinde şimdiden geriledi. Belki de liderleri, bu koşullarda sorunu çözmenin imkansız olduğunu diğerlerinden önce anladılar. Zira bunu fark etmez ve uygulamaya çalışırlarsa, bu daha fazla geri çekilme ve aşağılanmalarına olanak sağlayacaktır.

Bu geri çekilişleri sağlamak için azim ve sebat gereklidir. Tüm baskı ve eziyetlere rağmen, medya ve sosyal medyada normali aşan bir süre boyunca Şeyh Cerrah davasını gündemde tutarak zorlu bir görev başarıldı. Böylece işgal devleti, geri çekileceği üzerine bahse girmekten yorulacak; durumun düzelmeyeceğini ve geri çekilmesi gerektiğini anlayacaktır. İşgal devleti Muna ve Muhammed el-Kurd’ü her ne kadar uzun süre tutamasa da bunu tekrarlayabilir. Bu davanın her savunucusundan istenen, işgalin onları tutuklama amacına bugün ve önümüzdeki günlerde hiçbir şekilde ulaşmaması için iki kat çaba göstermemizdir. Bunun yanı sıra, tutuklanmalarının mahalle davasına olan ilgiyi ve korumaya yönelik baskıları ve çabaları artırdığı da görülmektedir. Onlar bu davayı dünyaya tanıtan ribatın ve direnişin öncüleri olsa da bu mahalle, sadece ne Muna’nın ne de Muhammed’indir. Ne de mahalle sakinlerinindir. Bu mahalle tüm Müslüman, Arap ve Filistinlinin hak davasıdır. Dünyadaki tüm hak savunucularının davasıdır.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmacısı Ziad Ibhais tarafından kaleme alınmıştır. “

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”