İsrail’in karmaşık iç siyasetini takip edenler için Kudüs’ün Şam Kapısı’nda telafi olarak düzenlenen Bayrak Yürüyüşü’nde yaşananlar ve yürüyüşe katılan aşırı sağcı Yahudi gruplar pek şaşırtıcı değildir. Hele de yeni İç Güvenlik Bakanı olarak Omer Barlev seçilmişken hiç değildir.

Orta akım sol İsrail İşçi Partisi’ne mensup olan Barlev, aşırı sağcı gruplar arasında özellikle de Haham Kahane’nin öğrencilerinin öncülük ettiği Radikal Tapınak Grupları arasında geleneksel ve nefret edilen bir şahsiyet olarak kabul edilir.

Yaşananların şaşırtıcı olmamasının nedeni ise Barlev’in, Binyamin Netanyahu’yu destekleyen aşırı sağcıların ilk denemede bu kırılgan hükümeti devirme isteğini boşa çıkarmaktı. Kuşkusuz Bayrak Yürüyüşü, Netanyahu’nun görevi bırakmadan önce aşırı sağcı Başbakan Naftali Bennett ile Yair Lapid’e en yakın isim olan ortağı solcu İç Güvenlik Bakanı arasında anlaşmazlık çıkarmak için kurduğu bir tuzaktı. Bu, Kudüs’te yalnızca bir başlangıçtı. Nitekim kurulan bu karmaşık koalisyon hükümeti çatısı altında birleşen sağ ve sol akımın arasındaki temel anlaşmazlıkların aşılması, Kudüs gibi hassas ve büyük ihtilaflı meselelerin nasıl ele alınacağı sorusuyla koalisyonu karşı karşıya bırakacaktır.

Kudüs meselesi, her ne kadar İsrail taraflarınca geri adım atılmadan bastırılmaya çalışılsa da bu dava farklı düzeylerde yoğun ve tehlikeli birçok dosyadan oluşmaktadır.

Bu hassas dosyalardan ilki; Şeyh Cerrah ve Silvan Mahallesi’dir. Son zamanlarda İsrail radikal sağının, işgal polisinin (sağa müntesib) desteğiyle Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki olaylarda şiddet kullandığı, mahalledeki olaylara saldırgan bir şekilde müdahale etmeye başladığı ve hatta Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinli vatandaşlar ile yerleşimciler arasında her gece çatışmaların yaşandığı görülmüştür. Bunun yanı sıra Knesset’de Kahanizm (Dini Siyonizm) listesinin lideri radikal Bezalel Smotrich, mahalle sakinlerinden el-Kurd ailesinin evine baskın düzenleme girişiminde bulunmuştur. Bütün bu yaşananlarda işgal polisi, yerleşimcileri İç Güvenlik Bakanı’nın müdahalesi olmadan desteklemiştir.

Bu yaşananları ise kendi elleri ile yıkmadıkları takdirde işgal güçleri tarafından yıkılacak Batn el-Hava Mahallesi’ndeki evlerin dosyası takip etmektedir. Silvan’ın Batn el-Hava Mahallesi’nde bulunan evlerin yıkılması için işgal “belediyesince” verilen sürenin sona ermesiyle Bennett hükümetinin, yıkım propagandası yapan aşırı sağa bu kritik dosyayla kararlılıkla ilgilendiğini kanıtlamak adına, kimi evleri yıkması beklenmektedir.

Mescid-i Aksa’da durum ise pek çok noktanın gösterdiği üzere, Müslümanların Kurban Bayramı öncesi arefe gününe İbrani takviminde ise (9 Ağustos) Tapınağın yıkılışının yıl dönümüne denk gelen 17 Temmuz’da “Tapınak Örgütleri Birliği” tarafından sessizce Mescid-i Aksa’ya baskın çalışmaları tasarlanmaktadır.Müslümanlarca verilecek güçlü bir karşılıktan korkarak baskın için sessizce denemelerin yapılmasına şaşmamalı. Bu bakımdan İsrail solu, Bennett hükümetindeki sağ sesini kargaşa olmadan azaltmaya çalışmaktadır; ki büyük ihtimalle Bennett hükümeti, Filistin kamuoyunu başka meselelerle meşgul ederek tasarlanan kutlamanın sükunetle gerçekleşmesini kabul edecektir.

Bu üç kritik dosya, Bennet hükümeti tarafından bölgenin tekrardan alevlenip geçen Ramazan ayının sonunda yaşanan olaylarla benzer şekilde Batı Şeria’da grevlere veya Gazze’yle askeri bir çatışmaya yol açmamasını temin ederek ve kargaşa olmadan yürürlüğe konmaya çalışılacaktır. Örneğin mevcut hükümet, Silvan bölgesinde bireysel yıkımlara başvurabilir. Bu yıkımları da bir hükümet başarısı olarak yansıtır. Böylelikle aşırı sağın baskısından kurtulur ve Filistinliler karşısında da aşırılığını “kanıtlar”.

Bennett hükümeti, Silvan dosyasını tamamlayana kadar Şeyh Cerrah Mahallesi’nde Filistin, Arap ve uluslararası kamuoyunu meşgul etmek için radikal sağ çetelerince yapılacak çalışmalara müsaade edebilir ve böylece zaman kazanarak ve bu süre zarfında Filistin ve Kudüs kamuoyunu meşgul eden çok sayıda başka meseleden yararlanarak dosyaları ele alabilir.

Mescid-i Aksa açısından ise Bennett hükümetinin, telafisi düzenlenen Bayrak Yürüyüşü’nde olduğu gibi, Arefe Günü (17 Temmuz) baskınını Siyonist radikal sağ için göreceli bir zafer imajı yaratacak şekilde sembolik sayılarla gerçekleştirmesi beklenmektedir. Kuşkusuz bu dosyaların, son çatışmalarda mücadeleyi ileriye taşıyan ve Kudüs’ü çıkış noktası olarak alan Filistin direnişinin kesin bir tavrı olmadan hayata geçirilmesinin sahada tehlikeli karşılığı olacak ve bir o kadar da Kudüslüleri demoralize edecektir. Öte yandan Batı Şeria’daki Filistin halkı, muhalif aktivist Nizar Banat’a gerçekleştirildiği gibi, Filistin güvenlik güçleri tarafından muhaliflere benzeri görülmemiş kasıtlı öldürme girişimleriyle karşı karşıyadır. Son olarak Yeşil Hatta yaşayan Filistinliler -48 toprakları- İsrail hükümetinin geçen Ramazan ayında yaşanan olaylardan sonra benimsediği toplu ceza politikalarından ve yaygın tutuklamalardan mustariptir.

Tüm bu dosyalar için ideal çözüm iki şekilde özetlenebilir: Direniş ve toplu destekler. Bugün bazı seslerin kışkırtmaya çalıştığı gibi son çatışmada Gazze tek başına bedel ödemedi. Aksine, tüm Filistin toprakları son çatışmanın bedelini eşsiz bir şekilde ödedi. Yaşanan olaylar, işgal devletiyle yeni bir yüzleşme durumunda tek yürek birleşen Filistin birliğinin yenilenebileceğini kanıtlamıştır. Dar ve bir o kadar köklü tedbirlere sahip siyasi hesaplara gelince bunların Filistin halkına değil; işgal devletinin kendisi ve bölgedeki müttefikleri üzerindeki baskısını azaltmasına fayda sağladığı geçmişte kanıtlanmıştır.

Filistinliler, kendilerine gerçek bir siyasi destek buldukları takdirde çeşitli düzeylerde ve cephelerde İsrail işgali karşısında tüm gücüyle harekete geçtiğini kanıtladı. Filistin alanındaki farklı siyasi akımların bunu iyi anlaması ve buna binaen hareket etmesi gerekmektedir.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından TRT Arabi için kaleme alınmıştır. “

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”