Written by Görüş

Mescid-i Aksa Yangını ve Aksa Tufanı

21 Ağustos Çarşamba günü, Mescid-i Aksa’daki Kıble Mescidi’nin yakılmasının, çatı ve süslemeleri de dahil olmak üzere üçte ikisini yok eden yangının 55. yıl dönümü.  O yangında, Mescid-i Aksa’nın kurtarılmasının ardından büyük komutan Nureddin Zengi tarafından hazırlanan ve Selahaddin Eyyubi tarafından Mescid-i Aksa’ya getirilen tarihi minber yakılmıştır. Yangın, aşırı dinci Siyonistler tarafından başlatılmış ve Siyonist hükümet o dönemde caminin suyunu keserek, itfaiye ekiplerinin camiye ulaşmasını engelleyerek ve yangının nedeninin elektriğin kısa devre yapmasından kaynaklandığını iddia edip örtbas etmeye çalışarak bu olayda gizli bir anlaşma yapmıştır. 

Bugün Mescid-i Aksa’nın yakılışının 55. yıl dönümünde gerçeklik değişmiş durumdadır. Denklem artık yalnızca aşırı dinci unsurlar ile Siyonist hükûmet arasındaki rol değişimine dayanmamakta; aksine, dini Siyonizm, Siyonist hükümetin en önemli gücü haline gelmiş, hükûmeti ve açıklamalarını destekleyen geniş bir sağcı milliyetçi ittifakla kuşatılmıştır. Mescid-i Aksa’nın ortadan kaldırılması, yerine ve kapladığı tüm alana sözde tapınağın inşa edilmesi yoluyla gerçekleşecek olan dini işgal, Siyonist hükümet tarafından benimsenen temel bir hedef haline gelmiştir. Bugün işgal polisinin Mescid-i Aksa’ya yönelik davranışlarından ve istihbarattan sorumlu bakan, Mescid-i Aksa’nın ortadan kaldırılmasının gerekli olduğuna inanan aşırı dinci Siyonist biridir ve siyasi çabasının çoğunu bu konuya ayırıp, siyasi programının temel dayanağı olarak görmektedir. 

Altmış yılı aşkın bir süredir yaşanan bu tarihi dönüşüm karşısında Filistin halkının direnişi ve yenilenen gücü gözler önündedir. 1990 yılındaki Mescid-i Aksa katliamı, Birinci İntifada’nın ikinci dalgasının ve askeri operasyonların arttığı sürecin başlangıcı olmuştur. Ardından ayaklanmalar, büyük intifadalar ve savaşlar birbirini takip etmiştir. Mescid-i Aksa, bu sürecin adresi ve başlama nedeniydi. Bugün ise bu süreç, Mescid-i Aksa’nın yakılmasının 55. yıl dönümünde süren Aksa Tufanı ile devam etmektedir. 

Bugün Mescid-i Aksa, kapısından başlayarak, Siyonistlerin çatışmayı sona erdirme, Filistin, Arap ve İslam varlığını tasfiye etme hayalinin ve aynı zamanda bu hayali ortadan kaldırmaya, buradan yola çıkarak işgalcileri peş peşe geri çekilmeye zorlamaya ve tüm acılara ve yaralara rağmen özgürlük yolunda sebat etmeye yönelik tüm ümmetin direnişinin stratejik sembolü haline gelmiştir. Bugün işgal güçlerini katliam, yok etme zihniyetiyle savaşa sürükleyen de budur. Dolayısıyla ümmet, bu kanser tehlikesini ortadan kaldırmak ve geri dönülmez bir şekilde sinesinden uzaklaştırmak için kapsamlı bir savaş yürütmelidir. 

Bu tarihi süreç, Yahudileştirme ve İbranileştirme girişimleri karşısında, İslami ve Hıristiyan kutsalları ve Arap kimliğiyle Mescid-i Aksa ve Kudüs’ü yeniden başlayan çatışmanın merkezi, Siyonist işgale ve ardındaki sömürgeci Batı’ya karşı birlik olarak karşı çıkmak için ümmeti birleştirme ve güçlerini bir araya getirme adresi haline getirmektedir. Bu durum, ümmetin alimlerinin, düşünürlerinin ve güçlerinin, ümmeti Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan başlayarak harekete geçirmek için her türlü çabayı göstermelerini, Filistin halkının tüm bileşenlerinin Mescid-i Aksa’yı savunmak ve her zaman olduğu gibi mücadelelerini vermek için ayağa kalkmasını gerektirmektedir. Ayrıca Arap rejimlerinin, Siyonistleri mübarek Mescid-i Aksa’yı daha da Yahudileştirmeye teşvik eden korkunç normalleşme yaklaşımına son vermelerini, liderlerinin, halklarının işgali boykot etme, ortadan kaldırma ve direniş çabalarını destekleme isteklerini temsil eden bir konuma dönmesini gerektirmektedir ki bu, medeniyet mücadelesinde tarihi sorumluluğunu yerine getirmenin asgari şartıdır. 

Bu yazı Uluslararası Kudüs Kuruluşu tarafından yayınlanmış, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.