Written by Görüş

Mescid-i Aksa En Büyük Varoluşsal Tehditle Karşı Karşıya 

Bazıları her yıl İbrani Yeni Yılı’nın başlangıcından Sukot’un sonuna kadar uzanan ve peş peşe gelen dini bayramlar dönemi nedeniyle Mescid-i Aksa’da Yahudileştirmenin en uzun döneminin yaşandığından bahsetmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Ama bu yıl, yıl içindeki dini bayramlar nedeniyle oluşan tehlikeden ya da her yıl olağan bir şekilde Mescid-i Aksa’ya yapılan baskın döneminden hareketle bir dönemden/tehlikeden bahsetmiyoruz. Aksine bugünlerde, özellikle geçen yıl Sukot’un son gününde başlayan Aksa Tufanı operasyonunun ardından İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü acımasız savaşın üzerinden tam bir yıl geçmiş olduğu göz önüne alındığında, Mescid-i Aksa’nın bütün yapısını ve varlığını tehlikeye atan varoluşsal bir tehditten bahsediyoruz. 

Kudüs’te işgalci yerleşimcilerin her yıl kutladığı dini bayramlar arasında Mescid-i Aksa’nın temel bir yeri vardır. Gün sayısı bakımından en uzun dönem olarak değerlendirilen bu dönem, Radikal Tapınak Grupları’na göre zaman ve önem bakımından Müslümanlar açısından kutsal olan Ramazan ayına denk gelmektedir. Bu dönem 22 gün sürmekte ve çoğu, İsrail’deki işgalci yerleşimci grupların Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yerde olması gerektiğine inandığı tapınak fikri ekseninde dönen bir dizi bayram ve dini etkinlikle kutlanmaktadır. Bu dönem, bu radikal grupların dini inançlarına göre özel dini ritüellere sahne olması beklenen İbrani Yeni Yılı ile başlamaktadır ki bu ritüellerin en önemlisi, Mescid-i Aksa’da İbrani Yeni Yılının başlangıcı münasebetiyle şofar üflenmesidir. 

Bu yıl bu bayram Ekim ayının 3 ve 4’üne denk gelmektedir. Bu bayramda, geçtiğimiz üç yıl boyunca Mescid-i Aksa’da şofar üflenmesine sahne olmuş, 2021 ve 2022 yıllarında haber verilmeden gizlice yapılmıştır. 57 yıl önce Mescid-i Aksa’nın işgalinden bu yana ilk kez geçen yıl şofar alenen üflenmiş ve videoyla kaydedilmiştir. Bu yıl Mescid-i Aksa’da yeniden şofar üflenmesinin yanı sıra mescide yoğun baskınların da yaşanması beklenmektedir. Belki de bu defa bu ritüel ve baskınlar, İsrail hükumetinin resmi sponsorluğunda ve bazı İsrailli yetkililerin katılımıyla gerçekleşecektir. 

İbrani Yeni Yılı ile birlikte, önümüzdeki 12 Ekim’e kadar yaklaşık on gün sürecek olan Tövbe Günleri adı verilen dönemde tövbe kıyafetleri adı verilen özel beyaz kıyafetler giyen çok sayıda işgalci yerleşimci Mescid-i Aksa’ya baskın yapmaya istekli olup, haham takdisi adı verilen özel ritüeller düzenler. Geçen yıl, tepki çeker korkusu olmaksızın yapılan bu ritüellerde önemli bir artışa şahit olunmuştur. 

Dolayısıyla bu yıl özellikle miladi takvime göre 7 Ekim olaylarının birinci yıl dönümünün bu günlere denk gelmesi nedeniyle Mescid-i Aksa içerisinde aleni dini ritüellerin geçen yıla göre çok daha geniş çapta gerçekleştirileceğine kesinlikle şahit olacağız. Bu nedenle, İsrail hükumetinin koruduğu Radikal Tapınak Grupları, Mescid-i Aksa’daki varlıklarını eskisinden çok daha büyük bir güçle pekiştirmek için bu yıl dönümünü istismar etmeye çalışması pek uzak bir ihtimal olmayacaktır. 

Tövbe günlerinin sona ermesiyle birlikte yılın en önemli ve en büyük Yahudi bayramı olan Yom Kippur gelmektedir. Dini metinlere göre bu gün, yıl boyunca Hahambaşının, İsrail’deki dini grupların inandığı üzere Kubbetü’s Sahra içinde yer alan kayaya (Kutsalların Kutsalı alanına) özel dua etmek üzere girebileceği tek gündür. 

İsrail Hahambaşılığı’nın Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya girmeleri ilkesine dini temizlik şartının yerine getirilmemesi nedeniyle karşı çıkmasının yanı sıra, bu grupların anlayışına göre üçüncü tapınak inşa edilmediği için bu ritüel genellikle yapılmamaktadır. Radikal gruplar, bu gün bu ritüelin yerine Mescid-i Aksa’ya büyük baskınlar düzenlemektedir. Bu ritüelin bu yıl 13 Ekim’e denk gelen Yom Kippur’da gerçekleşmesi beklenmektedir. 

Aynı zamanda radikaller bu bayramda Mescid-i Aksa’ya özel bir kurban sokmayı denemeyi adet haline getirmiştir. Bilinmelidir ki hayvan kurban takdim geleneği, Radikal Tapınak Grupların Mescid-i Aksa’da bugüne kadar gerçekleştiremediği tek dini ritüeldir. Bundan dolayı bu yıl Yom Kippur’da bunu denemek istemeleri çok uzak bir ihtimal olmayacaktır. Böylece bu dini ritüelin en önemli zamanı olan ve ilkbahara denk gelen Pesah bayramında uygulanıp uygulanamayacağı da görülmüş olacaktır. 

Yom Kippur’un bitiminden dört gün sonra geçtiğimiz yılın son gününde Aksa Tufanı operasyonlarına tanıklık eden, Sukot başlamaktadır. Bu bayram bu yıl Ekim ayının 17’sinden 23’üne kadar devam edecektir ve hemen ardından Simha Tora (Tevrat’ın hatmi) adı verilen gün gelecektir. 

Mescid-i Aksa, bu günlerde genellikle dini ritüeller ve bitkisel kurban sayılan Sukot meyvelerinin getirilmesiyle birlikte büyük bir baskın dalgasına maruz kalmaktadır. Ancak bu yıl, Aksa Tufanı operasyonunun İbrani takvimine göre birinci yıl dönümü olması nedeniyle çok özel bir önem taşımaktadır ki bu grupların bayramları konusunda İbrani takvimini dikkate aldıkları unutulmamalıdır. 

Bu nedenle 24 Ekim’e denk gelen Aksa Tufanı’nın İbrani takvimine göre birinci yıl dönümü, bu gruplar ve İsrail hükumetini kontrol eden dini Siyonist hareket için büyük önem taşımaktadır. Mantıksal olarak Radikal Tapınak Grupları bu günü, Filistin direnişinin Gazze Şeridi’ni aşıp Gazze çevresindeki kasaba ve yerleşim yerlerine girmiş olduğu geçen yılın aynı günü sabah 6:30’da yaşananların intikam günü olarak göreceği düşünülmektedir. 

Bu noktada Siyonist Zehut (Kimlik) Partisinden Knesset üyesi aşırılık yanlısı Moşe Feiglin’in haftalar önce yayınlamış olduğu ve İsrail’deki aşırı sağın mevcut çatışmaya ilişkin vizyonunu anlattığı videoya daha yakından bakmamız gerekmektedir. İsrail’in 7 Ekim ayıbını silecek stratejik zaferi elde edebileceği tek yerin yalnızca Mescid-i Aksa olduğu varsayımından yola çıkmaktadır. İsrail ordusu kuzey ve güney cephelerinde başarısızlıktan başarısızlığa koşmaktadır. Bu yüzden mevcut başarısızlığın telafisi olarak bu grupların üyeleri Mescid-i Aksa’da zafer ilan etme girişiminde bulunmaktadır. 

Bu bağlamda, birkaç gün önce “Moriah Dağı’nın Çocukları” grubunun yayınladığı, “yakında, bu günlerde” ifadesiyle Mescid-i Aksa’nın yanarken görüntülendiği videoyu hatırlamak gerekmektedir. Bu video Mescid-i Aksa açısından son derece tehlikeli bir anlam taşımaktadır. Bilmeyenler için şunu ifade etmek gerekir ki Siyonist Moria Ben David tarafından kurulan bu grup, radikal Kahanist örgütlerin gençlik kolu olarak değerlendirilmektedir. Bu grup, üyelerini, Mescid-i Aksa’yı resmi merkezi olarak kabul eden ve Tapınak Tepesi Dini Okulu olarak adlandırılan Haham Elisha Wolfson’un öğrencileri olarak görmektedir ki Mescid-i Aksa’da yakın bir mucize vaat eden ünlü videoda yer alan kişi ta kendisidir. Bu haham, terörist Kah Partisinin eski sekreteri ve aşırılıkçı Haham Meir Kahane’nin sağ kolu olan aşırılıkçı Baruch Marzel’in ve Hay ve Kayyum hareketinin kurucusu ve 1980’lerde Kubbet’üs Sahra’yı havaya uçurma girişiminde yer alan hahamlardan biri olan ve eylem sırasında Mescid-i Aksa Muhafızları tarafından fark edilen Haham Yehuda Etzion’un öğrencisi olarak görülmektedir. 

Bu gerçekler, bu grupların Mescid-i Aksa’nın içinde bulunduğu zorlu koşullardan yararlanarak Aksa’ya gizlice benzeri görülmemiş bir saldırı hazırlığında olabileceğini göstermektedir. Bu noktada bu grupların bazı üyelerinin artık Mescid-i Aksa’dan sorumlu işgal polisinin üyeleri olduğunu da unutmayalım. Aşırılık yanlısı Bakan Itamar Ben-Gvir, İç Güvenlik Bakanlığı’ndaki görevine başlar başlamaz bu üyeleri polis olarak hizmete almıştır. 

Özetle şunu söyleyebiliriz ki Mescid-i Aksa’da şu anda kelimenin tam anlamıyla bir varoluş savaşı yaşanmaktadır. Önümüzdeki dönem, hem İsrail’deki hem de yurt dışındaki dini Siyonist ve aşırı sağ hareketler açısından çok tehlikeli anlamlar taşımaktadır. Bu gruplar artık Mesih’in gelişiyle ilgili dini, kurtarıcı vizyonlarına göre tüm bölgeyi havaya uçurmak için zeminin hazır olduğuna inanmaktadır. Ayrıca Mescid-i Aksa’da, Aksa’nın korunması konusunda hem resmi olarak hem de halklar düzeyinde Arap ve İslam dünyasının eşi benzeri görülmemiş acizliğinden yararlanarak projesini sahada hayata geçirmek için zeminin hazır olduğuna inanmaktadır. 

Bu yüzden işgale ve yerleşimcilere karşı çeşitli şekillerde halk tarafından kararlı bir şekilde karşı konulması, Mescid-i Aksa’nın koruyucuları ve ilk savunma hattı olmaları hasebiyle öncelikle Kudüs halkının, ardından Mescid-i Aksa’ya erişim ve etkin bir şekilde savunulması açısından ikinci güç olan Yeşil Hat bölgelerinde yaşayanların, Kudüs ve halkının doğal kuluçka merkezi olmaları hasebiyle Batı Şeria sakinlerinin sorumluluğuna düşen acil bir gereklilik haline gelmiştir. 

Bu durum, dünyanın her yanından Mescid-i Aksa’ya ulaşabilen herkesi, dünyadaki tüm Arapları ve Müslümanları Aksa’yı savunma sorumluluğundan muaf tutmaz. Sadece kınayarak ve uyararak değil, Aksa’yı fiilen korumaları için her düzeyde eyleme geçmeleri yönünde yönetimlere gerçekten baskı uygulanmalıdır. 

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdullah Maruf tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.