Filistin’de durumlar nereye gidiyor?

Birçok analist Filistin davasının, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki “normalleşme” anlaşmalarıyla ivme kaybettiğini düşünürken Filistin bugünlerde -son 20 yılı aşkın süredir en tehlikeli gerilime tanıklık ederek- yeniden dünya kamuoyunda ilk sıralarda yerini almaya başlamıştı.

Bu ivmenin sebeplerinden biri de Kudüs’te yaşanan ve özellikle de Arap ve İslam aleminde manevi ve dini anlamda derin bir konuma sahip olan Mescid-i Aksa’da patlak veren olaylardır. Nitekim yaşanan olaylar, Filistin meselesiyle ilgili farklı bakış açıları ve farklı fikirler arasında birliğin kurulmasına imkan tanımıştır.

Burada, Kudüs’teki son olayların Filistin meselesiyle ilgili küresel ilişkilerde en önemli üç boyutu temsil eden 3 ayrı konumda meydana gelmesi dikkat çekicidir. Mescid-i Aksa; meselenin manevi ve dini boyutunu, Şam Kapısı; tarihi, kültürel ve toplumsal konumuna binaen milli boyutunu, Şeyh Cerrah Mahallesi ise; hükümet destekli bir etnik temizlik kampanyasında aleni bir şekilde yeniden yerinden edilen mülteci ailelerle ilgili insani boyutunu temsil etmektedir. Böylece, Filistin meselesini tanımlamada aralarında farklılıklar bulunan bu üç bileşen (dini, milli ve insani boyut) yeniden birleşerek olayların çıkış noktasına odaklanmaktadır.

‘’Olaylar bu defa büyük oranda farklılık göstermekte. Çatışma Kudüs’te Şeyh Cerrah Mahallesi, Şam Kapısı ve Mescid-i Aksa’da başlayarak Gazze’ye sıçradı. Çatışmalar geçmişte olduğu gibi Gazze kuşatmasını kaldıramaz ama Kudüs’ün zaferine sebep olabilir.’’

Görünüşe göre bu gerilim, ne duracak ne de 28 Ramazan öncesine geri dönecektir; çünkü Filistin açısından bu seferki gerilimin biçimi, işgal devleti İsrail ile yaşanan önceki direnişlerden tamamen farklıdır. Bu seferki durum, işgal edilmiş Filistin topraklarında İsrail işgalinin bölüp Batı Şeria, Gazze Şeridi, Kudüs’ün doğusu ve 48 toprakları olmak üzere ayırdığı dört parçanın birleşmesine neden oldu.

21 yıl önce Mescid-i Aksa’nın kalbinde Aksa İntifadası başladığında yıl 2000’di ve bu intifada Kudüs’te başlamıştı. Daha sonra büyük bir hızla Batı Şeria, Gazze Şeridi ve 48 topraklarına yayıldı. Ancak çok geçmeden Kudüs ve 13 Filistinlinin şehit olduğu 48 topraklarında olaylar yatıştı. Sonrasında ise Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin İşgal devleti İsrail ile yaptığı bağımsız bir çatışmaya dönüştü.

2006 sonrasında Filistin’in bölünmesiyle Batı Şeria’nın bu tablodan çıkarılması meseleleri daha da karmaşık hale getirdi. 2008 ve 2012’deki iki büyük savaşta Gazze cephesi İsrail işgali karşısında tek başına direndi. 2014 yılında ise Muhammed Ebu Khdeir’in öldürülmesiyle Kudüs’te başlayan direniş oradan Batı Şeria’ya ve Gazze Şeridi’ne sıçrayarak Gazze’de üçüncü İsrail savaşını başlatmış oldu. Ancak, Batı Şeria ve Kudüs çok geçmeden durulunca işgal devleti İsrail’in odağı tamamen Gazze oldu.

Bu seferki olaylar ise büyük ölçüde farklılık arz etmektedir. Çünkü Kudüs’teki Şeyh Cerrah Mahallesi, Şam Kapısı ve Mescid-i Aksa’dan başlayan çatışma geçmişte olduğu gibi Gazze kuşatmasının kaldırılmasından hareketle değil, Kudüs şehrinin zaferi temelinde gerçekleşti.

Bu mesaj 48 sınırları içerindeli Filistinliler tarafından alındı. Böylece Yeşil Hat topraklarındaki karma şehirlerdeki Filistinli ve Yahudi unsurlar arasında sokak direnişine yakın mücadeleler başladı. Aynı mesaj, Batı Şeria tarafından da alınıp öyle ya da böyle bu karşılaşmada Batı Şeria’daki yaygın askeri kontrol noktalarında işgal güçleriyle karşı karşıya gelmek için harekete geçildi. Bu karşılaşma, bazı güvenlik güçlerinin -Filistin Yönetimi’nin planlamadığı bir şekilde- işgalle silahlı çarpışmasına kadar ulaştı. “Denizden Nehire Filistin Grevi” sloganını taşıyan büyük Filistin grevi, 18 Mayıs Salı günü sömürülen Filistin’deki halk hareketinin birliğine büyük bir popüler ivme kazandırmak için başladı ve Gazze’deki direnişe geniş bir halk desteği sağladı. Bu durum, Gazze’deki direniş ve İsrail arasındaki son üç savaşta bu büyüklükte ve genişlikte değildi.

Filistin topraklarındaki olaylar, burada bahsettiğimiz nesnel koşullar dahilinde muhtemel iki gidişata sahiptir:

İşgal devleti İsrail’in Gazze’de direnişin altyapısını tahrip edememesi ve böylece İsrail’le direniş arasında geçici veya uzun süreli bir ateşkese varması sonucunda Gazze’deki direnişin gelecekte Kudüs’le anlaşma denkleminde hafife alınamayacak bir taraf olarak kabul edilmesi. Bu mesele, Filistin direnişinin bu aşamadaki gerçek ve fiili başarısı olarak düşünülebilir. Çünkü artık Filistin direnişi, Kudüs’le ilgili her konuda görüşleri ve reaksiyonları hafife alınamayacak bir rol ve taraf haline gelmektedir. Dolayısıyla bu durum, İsrail’in Kudüs’teki olayları en azından geçici olarak yatıştırmaya ve gelecekte Gazze’de direnişi provake etmemeye mecbur olduğu anlamına gelmektedir.

İkincisi: Olayların kızışması ve tüm Filistin topraklarında kapsamlı bir karşı koyuş aşamasına ulaşarak çatışmanın Üçüncü İntifada’ya dönüşmesidir. Bu senaryonun gerçekleşmesi için Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi liderliği düzeyinde kararın, Batı Şeria’yı bu çatışmaya tam olarak dahil etme yönünde değişmesi veya Filistin Yönetim piramidinin başının değişmesi gerekir. Bu durum, en azından şimdilik bu gidişatı olasılık dışı kılıyor.

Öte yandan, Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefiki tarafında her zamanki gibi meseleye güçle dahil olması, bu sefer pek olası kabul edilmemektedir. Mevcut ABD yönetimi, görüldüğü gibi kendisini önceki Donald Trump yönetiminin Filistin dosyasını yönetme tarzından uzak tutmaya çalışmaktadır. Nitekim Trump, Binyamin Netanyahu’nun iktidarda temsil ettiği İsrail sağına çok yakındı. Ancak Biden iki taraf arasında dürüst bir arabulucu olarak görünmeye çalışıyor. Bununla birlikte, Amerikan yönetimi işgal devleti İsrail’in ana sponsoru rolünü bırakamaz. Bu da onun pozisyonunu zayıflatacak şekilde dalgalanmasına neden oldu. Amerika uluslararası gücüne rağmen olayların gelişimi veya gidişatı üzerinde büyük bir etkisi olacağı öngörülmüyor.

Özellikle Yeşil Hat alanlarına bakacak olursak, bu olayların Yahudi unsuru ile bu bölgelerdeki Filistinliler arasında yarattığı büyük uçurum kolayca onarılamaz. Aşırı İsrail sağı, karma şehirlerde iki taraf arasındaki ilişkiyi yeniden Nekbe arifesinde devletin kurulmasının başlangıcındaki duruma getirdi. Bu, Yeşil Hattaki Filistinlilerin artık statülerini ve bu ülkeyle ilişkilerini ve İsrail’in 70 yıldan fazla bir süredir onları ayırmaya çalıştığı Kudüs, Gazze ve Batı Şeria’daki çevre Filistin topluluklarına olan bağlılıklarını gözden geçirmeye başlayacakları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu olaylardan sonra bu topluluğun İsrail’de temsil ettiği krizin büyümesi bekleniyor. Yeşil Hat içindeki Filistinliler, Yahudi unsurundan tamamen kopma ve doğal Filistin çevrelerine yaklaşma noktasına gelebilir. Bu, gelecekte Yeşil Hat içindeki karma şehirlerdeki daha büyük çatışmaların da habercisidir.

Kudüs’e gelince, olaylar daha da tırmanmakta. Gazze’deki direniş işgalle ateşkes anlaşması yapsa bile bu konunun genel bir sakinliğe yol açacağını düşünmek yanlıştır. Kudüs’te, Kudüslülerin -işgal devleti İsrail’in başkenti olarak gördüğü- kutsal şehrin merkezindeki mevcudiyetinden yararlandıkları bu olaylar, Kudüs’te artan gerilimin başlangıcı olabilir ve Gazze direnişinin desteğiyle Batı Şeria’daki Filistinliler ile Filistin iç kesimleri arasındaki ana bağa dönüşebilir. Böylelikle İsrail tarafında acıya dönüşen güçlü bir cephe oluştururlar. Kuşkusuz bu durum, İsrail’i Kudüs’ün yarattığı endişeden kurtulmak için Kudüs’ten veya diğer Filistin topraklarından çekilmek bile olsa çözüm aramaya mecbur etmektedir.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından Aljazeera için kaleme alınmıştır. “

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”