Devletler tarihinde ve siyasi projelerde önemli kurallardan biri, yeni kavramlar ve biçimlerle ortaya çıkan yeni bir devletin doğuşudur. Bu süreç, bir devletin başka bir şekle geçişini ifade eder. Tarihte bu durumun birçok örneği bulunur. En meşhuru ise muhtemelen Fransız devrimi ardından seksen yıl boyunca değişimler ve dönüşümler yaşamış Fransa Cumhuriyeti’dir. Bu değişimler esnasında kurulan birinci Fransa Cumhuriyeti Napolyon döneminde düşmüş, ardından kurulan ikinci cumhuriyet de düşünce Fransa krallığa geri dönmüş ancak bir zaman sonra günümüze kadar uzanan Fransa Cumhuriyeti üçüncü kez tekrardan kurulmuştur.
İsrail de bu tarihi kurallardan uzak değildir. İşgal tarihi boyunca İsrail’in yönetim biçimi ve yapısı değişmiştir. Bugün de gözlerimizin önünde bu değişim hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Devletin doğasında gerçekleşen bu değişimi, boyutlarını ve neden olabileceği sonuçları anlamak önemlidir. Özellikle Orta Doğu’da hızla gelişen olaylar ışığında, yirmi dört saatlik bir zaman diliminin ne kadar uzun bir süre olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumu nasıl yöneteceğini açıklamak ise gözlemcilere ve analistlere düşmektedir.
İsrail bugün içinde bulunduğu büyük dönüşüm süreci onun için bir ilk değildir. Daha öncesinde yapısında yaşanan köklü değişimleri üç aşamada açıklayabiliriz:
- Birinci Aşama: Laik Sol Devlet
1948 Nekbe’sinin ardından işgal devleti İsrail’i kuran şahsiyetler tamamıyla Avrupa’nın mirasını taşıyan laik, solcu elit isimlerdi. Bu nedenle, ilk İsrail kendisini Avrupa’nın bir uzantısı olarak görmüş ve Yahudi dinini, Yahudileri yeni doğan devlete çekmek amacıyla Siyonist siyasi projeye hizmet eden bir miras olarak değerlendirmiştir.
İsrail’in ilk Başbakanı laik David Ben Gurion ile Haredi Ortodoks Yahudilerini temsil eden Agudath İsrail grubu arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Ben Gurion, İsrail’in kuruluşunun ilanına bir yıldan az bir süre kala 19 Haziran 1947’de Agudathlara bir mektup göndermiştir. Mektubunda evlilik, Koşer, defin işlemleri, cumartesi gününe özel bazı dini ritüellerin gerçekleştirilmesi gibi yalnızca dindarların yaşadıkları yerlerde bazı toplumsal Yahudi dininin ritüellerine saygı duyacağına vurgu yapmıştı.
İsrail İşçi Partisi’nin yürüttüğü bu bakış açısı devletin ilk otuz yılında yönetim biçiminde etkili olmuştur. İsrail siyasetinde ilk değişim rüzgarı işçi hükümetin düşüşü ve 1977’de Menahem Begin ile ilk sağ hükümetin başa geçmesiyle esmiştir.
- İkinci Aşama: Milliyetçi Sağ Devlet
Begin’in başa geçmesiyle İsrail, Likud Partisi’nin temsil ettiği laik milliyetçi sağın ortaya çıktığı dönüşümün ilk aşamasına girdi. Likud genel anlamda laikliğini korumaya devam etse de muhafazakar dindarlara daha yakın olduğunu belirten bir oluşumdu.
Sağcılar, Yahudi Devleti fikrini dinle çatışmayan bir milliyetçi düşünce olarak değerlendirdi. Bu nedenle, 1980’ler ve 1990’lar boyunca devleti kuran solcularla çatışmaya girdiler. Bu çatışma, özellikle birinci Filistin İntifadası sırasında Şamir Hükümeti ve 1996’daki birinci Netanyahu Hükümeti döneminde şiddetlendi. Ancak, sağcılar II. İntifada ile 2001 yılında Ariel Şaron liderliğinde çatışmayı sonlandırarak hükümete geçtiler.
Bu aşamada dini gruplarla çatışmaya girmeyen laik, sağ ve milliyetçi yapıda bir devlet olarak İsrail ikinci defa doğdu. Yönetim, laik sağ hükümet başkanı Şaron’dan başlayarak önce Ehut Olmert’e, ardından dört ayrı hükümet kuracak Netanyahu’ya geçti ve en son sağcı hükümeti kuran Naftali Benet ile sona erdi.
- Üçüncü Aşama: Dini Siyonist Devlet
Sağcı milliyetçilerin yönetimi, fiilen Benet hükümetiyle sona ermiştir. Çünkü mevcut Netanyahu hükümeti, önceki beş Netanyahu hükümetine benzemediği için, daha önce bahsettiğimiz laik sağ hükümetlerin bir parçası olarak kabul edilmez.Tam aksine bu hükümet, yeni bir fikir ve düzenle diğerlerinden farklı bir yönetimin doğuşuna tanıklık etmektedir: Kurucu sol ve laik milliyetçi sağ
Var gücüyle ilerleyen ve devleti fiilen ele geçirmiş olan bu oluşum Dini Siyonizm’dir. Bu grubu sağcı Likud Partisi’nde olduğu gibi milliyetçi laik şeklinde tanımlayamayız. Dini Siyonizm önceki gruplarda olduğu gibi dini yalnızca daha fazla Yahudiye ulaşmak için aracı gören bir grup değildir. Bilakis; radikal sağcı, dinci ve milliyetçi, bağlı tüm hareketlerinin Yahudi kurtuluşu dini görüşüne inandığı bir oluşumdur. Dini Siyonizmin, geçtiğimiz yıllarda gözle görülür bir gücü bulunmuyordu. Ancak son yıllarda gücünü arttırarak dramatik bir şekilde mevcut Netanyahu hükümetinde hızlı bir yükseliş göstermiştir.
Bu grubun özellikle milliyetçi sağcılardan farkı dini, siyasi emelleri için kullanmıyor oluşudur. Tam aksine siyaset, dini vizyona hizmet etmek için planlanır ve kullanılır. Dini Siyonist destekçileri İsrail’in Yahudi dinine hizmet eden bir şeriat devletine dönüşmesini gerekli görmektedir, tam tersini değil.
Aynı şekilde muhafazakar dini partiler donuk geleneklere ve Mesih’i bekleme inancına itibar etmez, mukaddes kitabın tüm kehanetlerini kendi elleriyle gerçekleştirmelerine inanmaktadırlar. İşte bu, şu an oluşan üçüncü teokratik, dindar ve Siyonist İsrail devletinin olaylara mantıksal ve jeosiyasi pencereden değil bu devletin kararlarına hükmeden dini metin ve haberler çerçevesinden baktığını gösterir.
İsrail’in Günümüzdeki Duruşu
Bu görüşü temel alarak İsrail’in bugün yaptıklarını değerlendirirsek geçen yıl yaptığı mantıksız hareketlerin de tek nedeninin bu fikirlere dayandığı sonucuna varırız.
Saldırı şiddetini arttırıp savaşın genişletilmesi, farklı cephelerin açılması, kırmızı çizgi olarak bilinen tüm sınırların ihlali, bütün çatışma kurallarının kırılması, İsrail’in son yetmiş yılda inandığı tüm inanışlara ters hareket etmesi, İsrail ordusunun özellikle Gazze Şeridi’nde bir stratejik hatadan diğerine atlaması gibi durumları ancak İsrail iktidarının geçen yıllarda kusur olarak gördüğü noktaların düzeltilmesi inancına körü körüne bağlanmasıyla yorumlanabilir.
Bu grubun anlayışına göre devletin işlediği kusur, birinci ve ikinci İsrail’in laik sağ ve solun gölgesinde ilerleyerek mukaddes kitabın öğretilerini gerçekleştirmemesidir. Öğretiler onlara Tevrat ve Talmud’daki sözler yerine getirildikçe devletin şeklini belirleyeceğini, Kurtuluş ve Mesih inancına ilişkin geleceğini çizeceğini söyler. Dini metinlerin ciddiye alınmaması bu grubun destekçilerine göre Rabb’i kızdırmış ve devletin üzerine bereketini indirmek yerine gazabını çekmiştir. Anlayışlarına göre Rabb’in bereketi halk üzerine ancak Rabb’in ruhunun, beklenen Mesih aracılığıyla evine inzal olmasıyla (üçüncü tapınak) gerçekleşir.
Dini Siyonizm, dini metinlerde “seçilmiş halkın” “vadedilmiş topraklara” tamamiyle yerleşmesi şeklinde belirtilen Rabb’in iradesinin şu an gerçekleştiğine inanmaktadır. Bu nedenle, Dini Siyonizm temsilcileri ve liderleri yerleşme hırslarını ve Fırat’tan Nil’e uzanan Büyük İsrail hayallerini açıkça dile getirmekten çekinmezler.
Bazıları laik ve milliyetçi ikinci İsrail’in en önemli yüzlerinden Netanyahu hükümetinin İsrail’in başında olduğu için Dini Siyonizm’in henüz devlete hükmetmediğini zannedebilir. Ancak bu bakış açısında Netanyahu’nun bugün hükümeti yöneten olmadığı göz ardı edilmiştir. İsrail içinde ve dışında herkes tarafından kabul edildiği üzere bugün hükümet, Dini Siyonizm öncüleri Bezalel Smotrich ve Itamar Ben Gvir tarafından yönetilmekte ve yönlendirilmektedir.
Netanyahu bugün hükümetin başında kalabilmek için bu grubun gücünü kullandığını zannetse de aslında bu grup, hali hazırda kurulmakta olan yeni devletin yönetim organlarına hükmetmek için Netanyahu’yu kullanmaktadır. Dini Siyonizm, Netanyahu’nun miadını doldurduğunu görür görmez ondan çok kolay bir şekilde kurtulacaktır. Ancak elbette grubun liderleri bunu, dinden uzak bir yönetim ortaya çıkarabileceği için kabul görmeyen “demokrasi” ve “seçimler” engellerinden kurtulmadan önce yapmayacaktır. Diğer bir deyişle, Dini Siyonizm fiili olarak İsrail’in ilk kurucularının demokratik ve laik bir devlet fikrini ezip geçmek istemektedir.
Bu yeni devlet anlayışı, onunla mücadelede üzerimize yeni bir gerçeklik algısı, yaklaşım ve yeni denklemleri zorunlu kılmıştır. Bu gerçeğin anlaşılmaması ister hükümet, ister hizip veya hareketler olsun bugün Arap ve İslam dünyasındaki birçok karar alıcının temel sorunudur.
Arap ve İslam ülkeleri bugüne kadar birinci ve ikinci İsrail’e karşı kullandıkları yöntemleri bugünkü üçüncü İsrail’e karşı kullanamazlar çünkü İsrail bugün, hem kurucu hem de son yirmi yılda İsrail’e hükmeden aynı ideolojiyle yönetilmiyor.
Bugün oluşan İsrail siyasi ya da stratejik güvenlik kuruluşları olan bir devlet değildir. İlk kez kesinliğe inanan, tavizlere ve tevafuklara inanmayan, Tevrat kaynaklı keskin dini bir vizyona sahip bir devlettir. Dolayısıyla açık sözlü olup bizim de onunla anladığı tek dil olan kesin ve net şekilde davranmamız gerektiğini belirtelim.
Geçtiğimiz günler üçüncü İsrail devletine karşı “stratejik sabır” ve “siyasi oyun” politikalarının fayda vermediğini, bilakis yeni projenin güçlenmesine ve yeniden ayaklanmasına katkı sağladığını gösterdi. Çünkü İsrail bu siyaset dilinden anlamadığı gibi harekete geçmek ve caydırmak için yapılan ufak bir beklemeyi, kendisine geçiş için yeşil ışık görmüş cezbedici bir zayıflık olarak değerlendirmektedir.
Bu yazı Dr. Abdullah Marouf tarafından kaleme alınmış, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.