Kudüs’ün Yahudileştirilmesi projesi uzun zamandır işgal yönetiminin bu topraklar üzerindeki kontrolünü artırma ve gerçek kimliğini ortadan kaldırma girişimleriyle ilişkilendirilmiştir. Yahudileştirmenin daha az vurgulanan yöntemlerinden biri de “yerleşimci ağaçlandırması”dır. Bu konu, geçen Nisan ayının sonunda işgal altındaki Kudüs’te çıkan büyük yangınlarla yeniden gündeme gelmiştir. Bu istilacı bitkiler, yangınların artmasına ve yayılmasına katkıda bulunarak işgal altındaki Kudüs dağlarındaki 100’den fazla yeri etkilemiştir. Bu yangınlar, işgal yönetimini başka ülkelerden yardım istemeye, yerleşimcileri yangından etkilenen bölgelerden tahliye etmeye ve başka önlemler almaya zorlamıştır.
Bu makalede, işgal altındaki Kudüs’ün her iki kesiminin Yahudileştirilmesinin parklar ve ağaçlandırma ile ilgili unutulan bir yönüne dikkat çekilecek, bu gizli Yahudileştirme biçiminin tarihine genel bir bakış sunulacaktır. Ayrıca Siyonist projenin Filistin topraklarını kontrol etme ve Arap köylerini gizleme hedeflerine ulaşmak için ormanları nasıl kullandığı da ele alınacaktır. Bu uygulama, işgal altındaki Kudüs’ün doğu kesimini çevreleyen “Tevrat Parkları” aracılığıyla günümüze kadar devam ederek gelmiştir.
İlk Dikilen Ağaçlardan Milyonlarca İstilacı Ağaca
Kudüs’te yerleşimler erken dönemde başlamış ve Eski Şehir dışındaki Filistin mahallelerinin genişlemesine paralel olarak gelişmiştir. Bazı zengin Yahudiler Eski Şehir sınırları dışında Yahudi mahalleleri kurmayı başarmıştır. Yemin Moshe mahallesi 1850’de Cura El-‘Inab bölgesinde kurulmuş ve Kudüs’te kurulan ilk Yahudi mahallesi olmuştur. Sir Moshe Montefiore 1854’te burayı satın almıştır. Bunu 1858’de Musrara bölgesinde Mea Shearim mahallesi ve Meskubiye’de Maqor Ha’avim izlemiştir. Montefiore 1892’ye kadar yedi yerleşim mahallesi daha kurmayı başarmıştır.
Osmanlı Devleti’nin kısıtlamalarına rağmen Yahudi yerleşimleri genişlemeye devam etmiştir. 1917’ye gelindiğinde yerleşim sayısı yaklaşık 16’ya ulaşmıştır. Bunlar Kudüs’ün batı kesiminde yoğunlaşmış ve zengin Siyonistler, yabancı konsoloslukların desteğiyle bu yerleşimlerin finansmanında önemli bir rol oynamışlardır.
Yerleşimlerin kurulmasının başlamasına paralel olarak, Siyonist örgütler başka bir yerleşim türü başlatmıştır: ağaçlandırma yoluyla yerleşim. Bu, 1901’de kurulan Yahudi Ulusal Fonu (JNF) aracılığıyla yapılmıştır. Fon’un verilerine göre, kuruluşundan bu yana işgal altındaki Filistin topraklarına 260 milyondan fazla ağaç dikilmiştir. Bu ormanlar 250.000 hektardan (yaklaşık 1,1 milyon dönüm) fazla alanı kaplamaktadır. Yine Fonun verilerine göre, bu alanlara yayılan ağaçlar arasında meşe, çam, badem, selvi, sedir ve bir dizi başka tür yer almaktadır.
Fonun verileri, işgal altındaki Kudüs’ün iki kesimindeki sömürge ağaçlandırmasının kapsamı hakkında net veriler sunmaktadır. Ancak, batı kesimi, özellikle bu kesimdeki batı dağları, Kudüs ve Yafa’yı birbirine bağlayan tarihi yol ve Eski Şehir’i çevreleyen diğer alanlar büyük oranda ağaçlandırılmıştır.
Ağaçlandırma ve Tevrat Kehanetlerinin Canlandırılması
İşgal güçlerinin hedefleri, daha sonra açıklanacağı üzere, yalnızca toprakları kontrol etmekle sınırlı değildi. Ancak, işgal edilen topraklardaki sömürge projesini ağaçlara bağlayan Tevrat’taki dini mitlerle de bağlantılıydılar. Siyonist yorum, çam, sandal ağacı, fıstık, meşe, sedir, ılgın, selvi, söğüt, ardıç, kavak ve akasya gibi çeşitli ağaçları içeren zengin “Vadedilen Topraklar”dan bahseden metinlere dayanmaktadır.
Yahudi düşüncesinde tarımın merkezi bir öneme sahip olmasının yanı sıra, 1887’de başlayan yerleşim yerlerinin erken dönemine dayanan ağaçlarla ilgili özel bayramların belirlenmesi, çeşitli sosyal grupların yılın belirli günlerinde insanları ağaç dikmeye katılmaya teşvik etmesi gibi veriler, Yahudiliğin ağaç kavramını insanlarla ilişkilendirdiğini göstermektedir. Yerleşimci gelenekleri arasında, Yahudi düşüncesinde ağaçlar ve insanlar arasındaki bağ bağlamında, kız çocuğu için selvi veya çam ağacı, erkek çocuğu için ise sedir ağacı dikmek yer almaktadır.
Bu dini merkeziyete rağmen, Avrupa ortamını taklit etme ve hızlı sonuçlar elde etme çabası, Yahudi Ulusal Fonu’nu ağaç türlerini seçmeye iten şey olmuştur. “Yeşil yerleşimin” ilk aşamalarında çok sayıda okaliptüs ağacı dikilmiştir. Bugün ise, Yahudi metinlerinde yalnızca bir kez bahsedilmesine rağmen, çam ağaçları işgal altındaki topraklardaki İsrail ormanlarındaki ağaçların yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır.
Siyonist Projede Tarımın Kullanılması
İsrailli bir akademisyen ve peyzaj mimarı olan Elisa Rosenberg, “Hiçbir Şeyden Bir Şey Yaratmak” adlı çalışmasında, “Filistin, yeni Siyonist göçmenler tarafından, hayal ettikleri vatanlarını tasarlayacakları boş bir sayfa olarak görülmekteydi ve bu şekilde, hiçbir şeyden bir şey yaratma kehanetini yerine getiriyorlardı” ifadelerini kullanmaktadır.
Rosenberg, İngiliz işgali sırasında Yahudi Ulusal Fonu’nun çalışmalarıyla paralel olarak ağaçlandırmanın (ormanlaştırma) önemli ölçüde arttığını belirtmektedir. İngilizler toprak erozyonunu önlemeyi, kumulları sabitlemeyi, kereste ve yakıt sağlamayı amaçlamaktaydı. Britanya İmparatorluğu genelindeki ormancılık otoritelerinin varlığı, Hindistan, Avustralya, Mısır ve Kıbrıs gibi uzak İngiliz kolonilerinden tohum ve fide ithalatını kolaylaştırmıştır.
İngiliz işgali sırasında 20 farklı ülkeden yaklaşık 250 bitki türü getirilmiş ve bu işgal, yerleşimci ağaçlandırmasının başlatılmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Manda yetkilileri yaklaşık 20 milyon ağaç dikmiş, Yahudi yerleşimleri ve diğer kuruluşlar için yaklaşık 15 milyon ağaç daha sağlamıştır. O dönemde Yahudi Ulusal Fonu’nun faaliyeti o kadar güçlü değildi ve ağaç dikimine daha az katkıda bulunmuştur.
Sistematik ağaçlandırma kampanyalarının en belirgin tezahürlerinden biri, bu topraklar için Avrupa-Siyonist vizyonunu kopyalama girişimidir. Kaynaklar, Ulusal Fon’daki işçilerin ve orman mühendislerinin çoğunun Doğu Avrupa’dan geldiğini göstermektedir. Bu, işgal edilen topraklarda ormanlar, biçimleri ve kullanımları konusunda Avrupalılarınvizyonlarının uygulanmasına yol açmıştır. Bu, Fon tarafından kurulan çam ormanlarının kuzey Avrupa’dakilere daha çok benzemesine yol açmıştır. Ayrıca, istilacı yerleşimciler işgal edilen topraklara uyum sağlamaya çalışmış ve kendilerine yabancı topraklarda bu davetsiz misafirlere benzeyen bir yer bulmaya çalışmışlardır.
Yerleşimcilerin geldiği topraklarla bağlantısı, bu ormanlarda belirgin olan tek şey değildi. Yahudileştirme çabaları, bu parkları hem manevi hem de dini olarak işgal yönetiminin anlatısına bağlamak ve yapının kurucu figürlerini ve onu destekleyenleri anmak için de çalışmıştır. Fon, bu yerleşimci ormanlarına, ilk yerleşimcileri, savaşçıları ve diğer sembollerin yanı sıra yerleşimi desteklemeye katkıda bulunan figürlerin adını vermiştir. Örneğin, hatıra ve ölümsüzleştirme amacıyla işgal altındaki Kudüs’e dikilen ormanlar, tüm bu ormanların yaklaşık üçte birini oluşturur ve bunların en önemlisi “Azizler (veya Şehitler) Ormanı”dır.
Tevrat Parkları ve Kudüs Topraklarının Yutulması
Tevrat parkları fikri, işgal altındaki Kudüs’ün doğu kesiminin 1970’lerde işgal edilmesinin ardından başlamıştır. Son yirmi yılda işgal yönetimindeki yetkililerin yedi büyük park da dahil olmak üzere bir dizi ana planı onaylamasıyla önemli ölçüde büyümüştür.
Tevrat Parkları işgalcilerin işgal altındaki şehirdeki Filistin topraklarına dini anlatısını dayatmak ve o toprakları kontrol etmek amacıyla kullandıkları yanıltıcı bir terimdir. Bu kontrol, Aksa civarında herhangi bir Filistin varlığına engel olunmasını gerektirmektedir. Doğal olarak, bu terimler sözde “Tapınak” ile ve Aksa’ya karşı artan saldırılarla ilişkilendirilmektedir. Bu parklar, Kudüs’ün tarihi duvarına bitişik Aksa çevresinde yoğunlaşmıştır. Birçok yerde, özellikle güney, doğu ve kuzey yönlerinde Eski Şehir ve çevre bölgeleri kapsayacak şekilde genişlemişlerdir.
Veriler, İsrail hükûmetinin bu parklara olan ilgisinin 2005’ten beri arttığını göstermektedir. İşgal yönetimi yetkilileri bu parkların geliştirilmesi için büyük bütçeleri onaylamıştır. Veriler, bu parkların, Kudüs’ü “turizm merkezi” olarak tanıtma, Kudüs’teki işgal belediyesini destekleme ve diğer Yahudileştirme projeleriyle ilgili bütçelere dahil edildiğini göstermektedir. Bu parklar belirli bir kuruluş tarafından yönetilmemektedir. Elad Yerleşim Derneği ile İsrail Doğa ve Parklar Yönetimi de dahil olmak üzere bir dizi işgal yönetimi bunları aktif olarak geliştirmektedir. Doğal olarak hem Kudüs’teki işgal belediyesi hem de Kudüs Kalkınma Şirketi de buna katkı sunmaktadır ve bu da şu anda 2.700 dönümü aşan bir alanı kaplayan bu parkların genişlemesine olanak sağlamıştır. Bu parklar şu şekilde dağıtılım göstermektedir:
Tevrat Parklarına ek olarak, İsrail belediyesi Gazze’ye yönelik devam eden saldırılar sırasında çok sayıda yerleşim parkı açmıştır. 16 Şubat 2024’te Filistin kaynakları, İsrail belediyesinin daha önce Yahudi Ulusal Fonu ile Beit Hanina ve Hizma kasabalarındaki arazileri bin dönümlük bir alanı kapsayan yerleşim ormanına dönüştürmek için bir anlaşma imzaladığını ortaya koymuştur.
İşgal belediyesi, Temmuz 2024’te Kudüs topraklarında yerleşimciler için sonuncusu el-Maliha köyünde olmak üzere üç yeni park açmıştır. Daha önce Armon Hanatziv ve Ramot yerleşim yerlerindeki Cebel Mukaber ve Beit Hanina topraklarında iki park bulunmaktaydı. İşgal belediyesi, 28 Ağustos 2024 tarihinde Fransız Tepesi yerleşiminde 63 dönümlük alanı kapsayan halka açık bir parkın açılışını yapmıştır.
Parklar açılmaya devam etmektedir. Sonuncusu 14/05/2025 tarihinde açılmış olup, işgal belediyesi tarafından 07/10/2023 tarihinden bu yana açılan dokuzuncu park olmuştur.
“Çölün Çiçeklendirilmesi”, Toprak Gaspı ve Diğerleri
İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, 1951’de Knesset’te yaptığı açılış konuşmasında yerleşimcileri “çölü çiçeklendirmek” için birleşmeye çağırmıştır. O zamanlar işgal devleti topraklarının yaklaşık dörtte birine denk gelen 5 milyon dönümlük bir alana binlerce ağaç dikme kampanyasını duyurmuştur. Ben-Gurion, projenin hedeflerinden birinin “Yahudilerin toprakla güçlü bir duygusal bağ kurmasına yardımcı olmanın tek yolu” olduğunu belirtmiştir.
Bu iddialı hedefe rağmen, kapsamlı ağaçlandırma işgal yönetiminin işgal altındaki Filistin topraklarının geniş alanları üzerinde kontrolü sağlamasına katkıda bulunmuştur. Bu imha edişin bir örneği, el-Kabu, Allar, Suba, Ein Karem vb. çok sayıda Filistin köyünü kapsayan “Kudüs Ormanları”dır.
Yürüyüşçüler tarafından çekilen fotoğrafların çoğu, çam ağaçlarının arasındaki Filistin evlerinin kalıntılarını göstermektedir. Bu durum, İngiliz Parkı’nın inşa edildiği Kudüs bölgesindeki Accur köyü ve Güney Afrika Parkı’nın inşa edildiği Tiberias bölgesindeki Lubya köyü için de geçerlidir. Ayrıca, Kudüs dağlarındaki yangınlar sonucu ortaya çıkan birçok başka yer daha bulunmaktadır. Bunlar arasında, ülkenin kimliğinin bir parçası ve değerli bir tarımsal tarihi miras olan tarım terasları da bulunmaktadır.
Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.