İsrail işgal güçleri, İran’la karşı başlatmış olduğu saldırıların bölgedeki etkisini fırsat bilerek, İslam’ın en kutsal mekanlarından biri olan Mescid-i Aksa üzerindeki kontrolü daha da artırmak için Aksa’ya yönelik eylemlerini artırarak sürdürmektedir.
Aksa’nın kapılarının beş gündür üst üste kapalı olması artık geçici bir güvenlik önlemi değil, bilakis, Aksa üzerindeki İsrail egemenliğini sağlamlaştırmayı ve savaş bahanesiyle buradaki statükoyu değiştirmeyi amaçlayan sistematik bir politikanın özeti haline gelmiştir.
Filistin uzmanları, bu önlemlerin mescitteki statükoyu yeniden tanımlamayı amaçlayan uzun vadeli bir planın parçası olduğunu vurgulamışlardır. Sadece kapatma yoluna gidilmemekte, aynı zamanda Aksa’nın yönetimine müdahale edilmekte, İslami Vakıflar İdaresi’nin rolü dışlanarak, tamamen işgal ve güvenlik güçlerinin iradesine tabi bir alana dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Güvenlik Şemsiyesi
Bu bağlamda Kudüs araştırmaları uzmanı Ali İbrahim’e göre, İşgal yönetimi, İran ile devam eden savaşla ilgili güvenlik önlemlerini gerekçe göstererek, Mescid-i Aksa’nın kapılarını beş gün üst üste namaz kılanlara kapatmaya devam etmiştir. Bu hareket, Aksa’daki doğal İslami hakların açıkça ihlali ve İslami Vakıflar İdaresi’nin yetkisine açık bir müdahale anlamına gelmektedir.
Quds Press’e verdiği röportajda, bu adımın işgalcilerin Mescid-i Aksa üzerinde daha fazla kontrol elde etme, namaz kılanları engelleme ve Aksa içinde namaz kılanları belirli sayıda görevli ve muhafızla sınırlandırma çabalarının sistematik bir yansıması olduğunu belirtmiştir. İşgal yönetiminin öne sürdüğü güvenlik bahanelerinin, Aksa’nın dini ve idari statükosunu değiştirmeyi amaçlayan tekrarlanan ihlallerin kılıfı haline geldiğini ifade etmiştir.
Mescid-i Aksa’nın kapatılması kararları yeni değildir. Korona salgını sırasında yaşanan kapanmalar hariç, son yıllarda özellikle Filistinlilerin Aksa’da veya Eski Şehir’de gerçekleştirmiş oldukları eylemlerin ardından tekrarlanmaktadır. Ancak bu kez yeni olan, kapatmayı meşrulaştırmak ve oldubittiye getirmek için savaş bahanesinin kullanılmasıdır.
İbrahim sözlerine devamla, İşgal yönetiminin, bu hamleyle, güvenlik aygıtının Aksa üzerindeki tam kontrolünü, herhangi bir uluslararası veya İslami hesap verilebilirlik veya itirazın olmaması durumunda, açılıp kapanması kararı da dahil olmak üzere sağlamlaştırmaya çalıştığını ifade etmiştir. İşgal yönetiminin, bölgesel gerilimdeki tırmanışı ve çeşitli tarafların dış çatışmalarla meşgul olmasını istismar ederek, özellikle Mescid-i Aksa’da olmak üzere Kudüs’te sahada yeni statükoyu dayattığı uyarısında bulunmuştur.
Ayrıca, İsrail’in bu izolasyonuna karşılık sessiz kalınması ve haksız uygulamalara kararlı bir yanıt verilmemesi göz önüne alındığında, Aksa’ya yönelik saldırıların ne derece arttığına dair doğrudan soruları gündeme getirdiğini ifade etmektedir. Atılan bu adımların, kutsal mekanların koruyuculuğunu üstlenen resmî kurumlarca geçici veya şartlara bağlı önlemler olarak görülmesi ya da halkın ilgisizliği, işgalcilerin daha fazla baskıcı ve kışkırtıcı önlemler almaya devam etmesini teşvik etmektedir.
İbrahim, işgal yönetiminin, Yahudi bayramlarında veya radikal grupların, gerçek bir caydırıcılığın olmaması nedeniyle mescitte varlıklarını dayatma fırsatı olarak gördükleri diğer günlerde güvenliği sağlama bahanesiyle Mescid-i Aksa’yı ibadete kapatma yoluna gidebileceği uyarısında bulunarak sözlerini tamamlamıştır.
Kapatmanın Ardındaki Tehlikeli Boyutlar
Aynı bağlamda Kudüs uzmanı Ziyad Ibhais, açıklanan güvenlik önlemlerinin ötesine geçen tehlikeli boyutları ortaya koymuştur. Ibhais, Facebook’ta yaptığı bir paylaşımda, İran’a yönelik saldırının başlamasından yaklaşık iki hafta önce, işgal yönetimi başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs’teki Harav Vakfı’nda düzenlenen bir tören sırasında dindar Siyonist liderlere yönelik bir konuşma yaptığını, konuşmasında açıkça Mescid-i Aksa’ya gireceklerine dair söz verdiğini ve orada bulunanların buna ‘Tapınak yeniden inşa edilecek ve Siyon doldurulacak’ şeklinde şarkı söyleyerek karşılık verdiğini ifade etmiştir.
Netanyahu’nun, İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in huzurunda, mevcut savaşı kendisinin ‘Kıyamet Savaşı’ olarak adlandırdığı savaşa benzeterek, savaşın artan seyrinin Tapınak’ın inşasıyla sonuçlanacağına inandığını ve açıkça ifade edilmese de, Aksa’ya hakim olmanın bu savaşın hedeflerinin merkezinde yer aldığının açık bir göstergesi olduğunu ifade etmiştir.
Netenyahu 1996’dan beri Aksa ile ilgili niyetlerini kamuoyunda tartışmaktan kaçınmış ve politikalarını bir oldubitti olarak dayandırmıştır. Ancak, son açıklamasında savaşı açıkça sözde Tapınak’ın inşası projesine bağlaması nadir örneklerden biri olmuştur. Bu açıklama, dini Siyonizm tarafından geniş bir kabulle karşılanmıştır.
Ibhais sözlerini şöyle tamamlamıştır: Mescid-i Aksa, İsrail saldırılarının ilk anlarından itibaren hedef alınmıştır. İşgal polisi, cuma günü şafak vakti namaz kılanları dışarı atmış, Cuma namazlarını engellemiş ve Aksa’yı günlerce kapalı tutmuştur. Bu durum, Aksa’nın izolasyonunun sürdürülerek, herhangi bir dini veya yasal anlaşmazlığa tabi olmayacak bir şekilde bir oldubittiye getirilerek, Aksa üzerinde Siyonist egemenliğin empoze edilmesi girişimi haline dönüşmüştür.
Bu yazı Seyfeddin Bakir tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.