Geçtiğimiz yıllarda Mescid-i Aksa’ya baskın gerçekleştiren yerleşimcilerin sayısında bir sıçrama yaşandı. İslami Vakıflar Dairesi’nin kayıtlarına göre 2019’da baskın gerçekleştiren yerleşimci sayısı 29 bin iken 2022’de bu sayı 48 bine ulaştı.

Sayıdaki bu artış elbette yalnızca Tapınak Grupları’nın yaptıklarıyla yaşanmadı, işgal devleti ve kuvvetlerinin Aksa’da Yahudi egemenliğini ve saldırıların dozunu artırmak üzere birlikte çalışmaları bu artışta etkili oldu.

İşgal kuvvetlerinin bu sahnede oynadığı rol her sene değişiklik gösterdi. Yerleşimcilerin genel güvenliğini sağlamak, baskın güzergahını denetlemek ve aleni şekilde Talmudik ibadet yapmalarını engellemekle sınırlı olan görevleri son yıllarda yerleşimcilerin Aksa’daki varlıklarını güçlendiren, özellikle de Aksa’nın doğu tarafında Talmudik ritüellerin yapılmasını sağlayan bir araç haline geldi. Bununla da sınırlı kalmadı dini ritüellere işgal kuvvetlerinden asker ve subaylar katılım gösterdi.

İşgal kuvvetlerinin geçirdiği bu gelişim yalnızca Aksa’daki yerleşimcilerle arasındaki ilişkide değil bizzat Radikal Tapınak Gruplarıyla da yaşandı. İki taraf için de ilişkinin doğasında niteliksel atılımlar gerçekleşti.

Bu makalede işgal kuvvetlerinin yerleşimcilerin Aksa’ya gerçekleştirdikleri baskınları arttırmasındaki rolunü ve Tapınak Grupları’yla olan bağını ele alacağız.

İşgal kuvvetleri mescid girişine demir bariyer yerleştirerek kimlik kontrolleri yapma, Aksa’nın içerisinde yer alan merkeze konuşlanarak baskınlara refakat ve hareketliliği gözleme gibi Aksa avlusunda farklı birçok “göreve” sahiptir

Ayrıca baskınlara “refakatçiliği” sırasında Filistinlilerin baskınlara engel olmalarını engellemekten sorumludur. Bunu engellemek için de tutuklama, darp ve Müslümanların üzerine bomba atma ve kurşu sıkma gibi yöntemleri kullanır.

İşgal kuvvetlerinin görevi Kutsal Emanetler Birliği’ne bağlı ekipler olarak 2017 yılına kadar yalnızca Aksa’da, Burak Duvarı, Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’teki kiliselerin kapılarında konuşlanmaktı.

2017’deki Esbat Kapısı Direnişi’nin ardından o dönemin İç Güvenlik Bakanı Gilad Ardan Aksa ve etrafında görev yapacak “Tapınak Dağı Birliği” adını verdiği yeni birliği açıkladı. Birlik ilk oluşturulduğunda 100’ü özel olarak askere alınmış 200 askerden oluşmaktaydı.

Birlik içinde istihbaratın yanı sıra devriye ve müdahale ekipleri de bulunuyordu. İsrail medyasına göre yeni birim Tapınak’taki güvenliği sağlamak için istihbarat araçları ve ileri teknolojiyle desteklenmişti.

İşgal kuvvetleri kapılar haricinde gerek Aksa’nın içinde gerekse dışında birçok yerde konuşlanmaktadır. Bunun en bariz örneği Aksa avlusuna bakan Silsile Kapısı üzerinde Aksa’nın batı surlarındaki Tenkeziyye Medresesidir. İşgal devleti 1969’da işgal ettiği medreseyi polis merkezine dönüştürmüş ve medresenin çatısı Aksa’daki murabıtları gözlemlemek ve fotoğraflarını çekmek için kullanılır hale getirmiştir. Öyle ki bu veriler Aksa’da çatışmalar yaşandığı sırada Sınır Muhafız keskin nişancıları ve özel kuvvetler namaz kılanların üzerine ateş açmak için kullanılıyor.

Mescit içerisinde ise Canpolatiyye ve Arslan Paşa Halvetleri polis merkezi olarak kullanılıyor.

Bu iki halvet, Kubbet’üs Sahra’nın kuzeyinde bulunuyor. İlk polis karakolu İngiliz manda döneminde inşa edilmiş, Ürdün döneminde de uygulama devam etmişti. İsrail Kudüs’ü işgal ettikten sonra Aksa’da polis karakolu bulunmasının Aksa’nın statükosunun bir parçası olduğunu da iddia etmiştir.

Geçtiğimiz yıllarda gençler 2014 ve 2019 yılında kundaklama operasyonu dahil olmak üzere bu noktayı birçok defa hedef aldı.

Dikkat edilmesi gereken husus birliğin tek başına büyük baskınları güvence altına alacak güçte olmadığı için büyük baskınlarda özel kuvvetler, sınır muhafızları ve diğer birliklerden yardım aldığı gerçeğidir.

İşgal Kuvvetleri ve “Halk” El Ele

İşgal kuvvetleri Tapınak Gruplarıy ile rolleri paylaştırıyor; Tapınak Grupları baskına katılan sayısını arttırıp işgal devletinin güvenlik, siyasi ve hukuki merciilerine taleplerini sunarken işgal kuvvetleri bu talepleri kaba kuvvetle gerçekleştiriyor. Bu bağlamda Tapınak Grupları’nın işgal devletinin farklı organlarıyla el ele vererek Mescid-i Aksa’nın Yahudileştirilmesi için attığı adımlara göz atacağız. İşgal kuvvetleri bu değişimlerin hayata geçirilmesinde doğrudan rol oynayan taraflardan biridir.

2015’den bu yana Pesah Bayramı’ndaki baskınlarda işgal kuvvetleri Aksa’yı kapatma ve Müslümanlardan boşaltma girişimleriyle Aksa’nın zamansal bölünmesini gerçekleştirmek için çalışmıştır. 27 Eylül 2015’de işgal kuvvetleri Mescid-i Aksa’nın beş kapısını Müslümanların yüzüne kapatarak Aksa’ya vahşi bir baskın gerçekleştirdi. Bu baskın bayramın diğer günlerinde de devam etti. Asıl amaçları ise Müslümanları üzerlerine ateş açıp bomba kullanarak Aksa’dan çıkarmaktı.

2019’da Kurban Bayramının ilk günü bomba ile kurşun kullanarak Müslümanları zorla Aksa’dan çıkardı ve yerleşimcilerin baskınlarına hazırlık amacıyla bayram namazından sonra Müslümanların Aksa’da kalmalarını engelledi. İşte burada işgal kuvvetlerinin yıllarca “istikrarlı bir şekilde” devam eden davranışlarının nasıl değiştiğini görüyoruz. Müslümanların bayramlarında yerleşimcilerin baskın yapmaları yasak iken Tapınak Grupları’nın planlarından sonra Müslümanların bayramlarında da baskın izni verildi. Aynı durum 28 Ramazan 2021’de de yaşandı. Ramazan’ın son on günü genellikle Yahudilerin baskın yapması yasaklanırdı ancak işgal kuvvetleri izlediği politikada bir üst seviyeye çıkarak Yahudi bayramlarının tüm İslami bayramlardan öncelikli olduğunu dikte etmeye çalıştı. Son on güne denk gelmesine rağmen Kudüs Günü’nde baskına izin verdi ancak bu baskın itikaftakilerin kalabalıklığı ve hazırlıkları sayesinde suya düştü ve Filistin genelinde yaşanan direniş başladı.

Polis Kılığında Yerleşimci: Hadi Gel Bir de Böyle Deneyelim!

Tapınak Grupları kendi misyonlarını işgal kuvvetlerinin merkezine alabilmek için üç aşamada çalışıyor.

İlk aşama İç Güvenlik Bakanı ve işgal kuvvetleri komutası boyutuna yansıyan siyasi aşamadır. Bu aşamada iki ana yol benimsendi: ilki, amacı işgal kuvvetiyle baskındaki yerleşimciler arasında bir işbirliği ve anlayış olduğunu gösteren duygusal tezahürlerin olduğu videoları yayınlamaktı. İşgal kuvvetleri bu videolarda yerleşimcileri karşılıyor, onlara koruma sağlayarak baskına katılan yerleşimci sayısı arttırıyordu.

İkinci aşama işgal kuvvetleri ve Tapınak Grupları arasındaki toplantılardır. Toplantılarda her iki tarafı da temsilen temsilciler bulunur ve İsrail kaynaklarına göre bu gruplar birkaç ay içerisinde sürecin gidişatını önemli ölçüde etkilemiştir.

Savunma Bakanıyla kurulan doğrudan ilişkiye gelindiğinde ise veriler Tapınak Grupları’nın Bakan Tzachi Hanegbi (2003–2004) ile iyi ilişkilerinin olduğunu ve tezleriyle bakanı ikna ettiklerini gösteriyor. Nitekim Bakan Hanegbi Ekim 2003’de baskına katılan ilk güvenlik bakanıydı. Bu ilişki Bakan Avi Dichter (2006 -2009) ve Aksa’da Yahudilerin ibadet etmelerine izin verilmesini isteyen Bakan Yitzhak Ahron (2009–2015) ile de devam etti.

Tapınak Grupları’na en yakın bakanlardan olan Gilad Ardan (2015–2020) dönemi işgal kuvvetlerinin Tapınak Grupları’nın isteklerini en net uyguladıkları dönem sayılıyor. Bakan birçok kez Aksa’da Yahudilerin ibadet hakkı için çağrıda bulundu.

Yine bu katılımın bir diğer örneği Ekim 2018’de Yahudilerin Tapınak Dağı’yla Bağlarını Güçlendirme Lobisi’nin Knesset’te düzenlediği konferansa katılmış olmasıdır. Bu konferansta İsrail’in Yahudilerin en kutsal mekanından feragat ettiğini belirtmiş ve Yahudilerin en kutsal mekanın Yahudilere açık olması gerektiğini eklemiştir.

O dönemde dikkat çekici diğer bir mesele ise Tapınak Grupları Birliği Sözcüsü Asaf Farid’in 2018’in son zamanlarında Ardan’ın Yoram Halevi’yi Kudüs Başkomiseri olarak atamasının da dahil olduğu büyük değişimlerden bahsetmesiydi. Bu durum İsrail basınına Tapınak Dağı’nda Yahudilerin bulunmasını daha çok destekleyici olarak yansıdı.

Farid ise “Halevi, Tapınak Dağı’na girmek isteyen her Yahudi’ye bunu sağlamayı kendine görev edinmiştir” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu.

İşgal kuvvetlerinin politikasındaki değişikliğe bir diğer örnek de Yahuda Glick’in Knesset’teki ifadeleri verilebilir. İsrail polisinin ve İsrail İç İstihbarat Teşkilatı Şin Bet’in yerleşimcilerin baskınlarını desteklediğini ve Yoram Halevi’nin kendisini Aksa baskınlarına teşvik eden isim olduğunu “Daha fazla kişiyi getirin, daha fazlasını niye bu kadar az kişi geliyor?” tepkisini verdiğini belirtti.

İki taraf arasındaki yakınlaşma Tapınak Grupları’nın en büyük destekçilerinden sayılan ve Knesset’te de Tapınak fikrinin ateşli savunucularından olan Itamar Ben-Gvir’in makama gelmesiyle doruğa ulaştı. Bakanlıktaki görevini Ocak 2023’de Aksa baskınına katılarak ve Kudüs ve Kudüslüler özelinde bir dizi karar çıkartarak gerçekleştirdi

Sürekli Baskı Meyvesini Verir!

İkinci aşama gerek baskın saatleri noktasında gerek baskınların içeriği noktasında olsun Aksa’ya yapılan sistematik saldırının çıtasını yükseltmeyi hedefleyen talepleri barındırıyor.

Buna delil olarak Avukat Aviad Wesley’in bir grup kuruluş adına dönemin İç Güvenlik Bakanı Gilad Ardan’a hitaben yazdığı dilekçe örnek verilebilir. Dilekçede Yom Kippur Bayramında Yahudilere Aksa’da ibadet etme hakkı verilmesi talep ediliyordu. Bu talep, “Bayramda Tapınak Dağı’na çıkıp ibadet etmek ve kutlama yapmak isteyen çok geniş bir Yahudi kitlesi var. Hükümetten buna izin vermesini istiyoruz” cümlesiyle belirtilmişti.

2016’nın sonlarında ise Tapınak’a Dönüş Hareketi Başkanı radikal Raphael Morris Bakan Ardan’a baskın saatlerinin arttırılmasını ve bunun Yahudi halkının çıkarına olacağını belirten bir dilekçe daha yazdı.

Avukat Aviad Faisoli’nin bu yılın başında İşgal Kuvvetleri Müfettişi Yaakov Shabtai ve Kudüs Kuvvetler Komutanı Dovronn Tercüman (?)’a yazdığı dilekçesinin sonlarında Tapınak Grupları’na ait bir dizi talepte bulunuyordu. Bu taleplerin başında ise baskın saatlerinin uzatılması, yerleşimcilerin aleni ibadetine izin verilmesi, cuma ve cumartesi baskın yasağının kaldırılması ve Aksa’da bir sinagog inşa edilmesi yer alıyordu.

Üçüncü aşama ise bizzat işgal kuvvetlerinin Aksa baskınlarında defalarca dini ritüellere katılmasıdır.

Bu ihlallerin başını 2019 yılının sonunda Tapınak Grupları’nın üyelerini işgal kuvvetlerinin açtığı iş pozisyonlarına başvurmaya davet etmesi çekmektedir. Bu pozisyon Aksa’da işgal kuvvetlerine yardım etmek için oluşturulan keşif koluna üye olma poziyonuydu.

Keşif kolundaki çalışanların görevi dini altyapısı olması şartıyla 2020 Mart ayına kadar göreve başlamak ve baskına katılanlara ve turistlere refakatçi olarak rehberlik etmekten ibaretti. Bu girişim grupların genel talepleri ve polisle sürekli iletişim halinde olmalarının yanı sıra işgal kuvvetleri arasındaki gücünü de arttırmayı hedeflediklerini gösteriyor.

Kuşkusuz Tapınak Grupları’nın işgal kuvvetleriyle ilişkilerini sıkılaştırmaları ve sürekli isteklerini gündeme getirmeleri meyvesini zamanla verdi. Tapınak Grupları Koalisyonu 2018’in başında işgal kuvvetlerine yolladığı mektupta Aksa’ya daha fazla Yahudi’nin baskın gerçekleştirmesinin önünü açıp yıllık baskına katılım sayısını yaklaşık 30 bine çıkardıkları için işgal kuvvetlerine özel teşekkürlerini sundu.

Aynı bağlamda 13 Mayıs 2018’de Kudüs’ün doğusunun işgalinin yıl döneminde yaşananlar da polisin konumunu gözler önüne serebilir nitelikteydi. İsrail medyası işgal kuvvetlerinin Yoram Halevi önderliğinde Aksa’ya iki binden fazla yerleşimcinin baskın düzenlemesini iki bin yıldır gerçekleşmeyen tarihi bir olay olarak zikrederek övmüştü. Kan İsrail kanalının yayınladığı raporda ise Halevi’nin İsrail kuvvetleri ve baskına katılanlar arasında kurduğu denklemle Tapınak Dağı’nda İsrail egemenliğini güçlendirdiğine atıfta bulunuldu.

Son olarak, bu verilerin hepsi işgal devletinin farklı organları arasında her geçen yıl artan işbirliği ve dayanışmanın bir kısmını oluşturmaktadır. Ancak elde ettiği tüm ilerlemeler Kudüs’te Filistinlilerin bir halk seferberliğine geçip ayaklanmasıyla sıfırlanmaktadır. Bunun birçok örneği olduğu için tekrarlamaya ihtiyaç duymuyoruz. Asıl yapılması gereken şey bu seferberliğin tansiyonun yükseldiği noktalarda sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Farklı deneyimlerin gösterdiği üzere Kudüs’te cereyan eden her bir halk hareketi, işgal devletini her seferinde geri adım atmaya mecbur bırakmakta.

İşte bu sebeple aynı çizgide sürdürülebilirlik sağlanmalı ve direnişlerin, saman alevi gibi yanıp sönmemesinin önüne geçilmelidir. Çünkü gösterilen direniş biter bitmez işgal kuvvetleri ileri adım atmaya çalışacak ve baskın, ritüeller ve murabıtlara saldırılma üçgenine Kudüs’te yeniden tanıklık edilecektir.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından 06.04.2023 tarihinde Metras için kaleme alınmıştır.”
“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”