Radikal Tapınak Grupları ve Siyonist hükümet Ramazan ayındaki çatışmalarda ve “Kudüs Kılıcı” Operasyonu’nda aldığı yenilgiyle sarsılan imajını kısmen de olsa düzeltmek adına 18 Temmuz 2021 Pazar günü sabah saatlerinde baskın düzenlemek için harekete geçti.

Savaşın sonlandığı günden bugüne dek işgal devleti yaşadığı hezimeti gerek Şeyh Cerrah Mahallesi’nde gerekse Silvan Mahallesi’nde kademeli olarak gerçekleştirdiği operasyonlarla telafi etmeye çalışıyordu.

Tevrat’ta “Mabedin Yıkılışı’nın Anısı” olarak adlandırılan hadisenin yıldönümü, İbrani takviminde ağustos ayının dokuzuna denk gelmektedir. Tevrat’taki mezkûr inanışa göre ilk mabet de ikinci mabet de bugün yıkılmıştır. Nitekim farklı birçok olayı da “Felaketlerin Anası” temasını tamamlayıp bir bütün oluşturması için bugüne bağlamaktadırlar: Örneğin, İngiltere’den kovulmalarının ve Endülüs’ten sürgün edilmelerinin bu tarihte gerçekleştiğini iddia etmektedirler. Modern dönemde ise Likud Partisi’nden çıkan ilk Siyonist Başbakan Menahem Begin, İbrani takvimine göre 27 Nisan’da kutlanan Holokost Anma Törenini de Tevrat’ta bahsi geçen diğer felaketler ile birleştirerek tek bir günde kutlamayı sunmuş ve böylece dini ve milli olayları harmanlamaya çalışmıştır. Ancak o zaman kendisinin bu teklifi onay almamıştır.

Felaket günü olarak gördükleri bu günde siyonist toplulukları farklı şekillerde matemlerini ve üzüntülerini göstermektedir: Yahudi şeriatınca bu takvimde banyo ve makyaj yapmamaları, yeme ve içmeden kesilmeleri gerekmektedir. Sabah ve akşam ibadetlerini ise yerde oturarak az bir mum ışığında gerçekleştirmekte ve birbirleri ile iletişime geçmemektedirler. Manevi açıdan ise bugün, güvenilir kaynaklara dayanmamasına ve olaylar zincirinin bir ürünü olarak felaketlerin anıldığı bir gün olmasına rağmen “kurban” fikrinin ve mazlum portresinin zirvesine ulaşıldığı gündür.

Modern Yahudi düşüncesi gelecek vaadinin gerçekleşeceği gün olması hasebiyle bu tarihe özellikle önem göstermektedir. Bu gün, Yahudi gruplarının tarihsel olarak Filistin’e dönme vaadinde bulundukları gündür. Çünkü Tevrat’ta vaat edilen Kurtarıcı Mesih’in doğacağına böylece felaketin ortasından umudun yükseleceğine ve bu felaket yolunun, beklenenin başlangıç noktası olacağına inandıkları gündür.

Diğer bir deyişle, tarih boyunca arkası kesilmeden gerçekleşen bu felaketler; adam öldürme, vahşet ve katliam mantığına geçişi haklı çıkartmakta ve bu “zulümlere” uğrayan her insana adaleti, katliam yaparak gerçekleştirme hakkını doğurmuş olmaktadır.

Öyleyse Siyonistlerin 1929’da Burak Duvarı’nı ele geçirip üzerine Tevrat’tan alıntılar ve şamdanların işlenmiş olduğu kadife bir halı asmaları ve şafor öttürerek ibadet etmeye başlamaları, hastalıklı Siyonist düşüncenin topraklarımızda yayılmaya başladığını ve dini emellerinin merkezinin Mescid-i Aksa olduğunu göstermektedir ve bu durum tesadüfi bir olay değildir.

Hastalıklı bu zihniyet 14 Ağustos 1929’da Batı’nın yönlendirmesi ve destekleriyle Filistin halkına ve topraklarına karşı olan nefreti Burak Duvarı’na saldırarak göstermiştir. Saldırının akabinde meydana gelen Burak Devrimi ise daha sonraları Filistin’i ve Mescid-i Aksa’yı savunmak için gerçekleşecek tüm büyük devrimlerin başlangıcı niteliğindeydi.

1929 yılında “Mabedin Yıkılışı” tarihi, Peygamberimizin doğumundan iki gün öncesine denk gelen saldırılar ve provokasyonlarla birlikte Burak Devrimi ve gösterilerinin başlangıcı olmuştu. Devrim, 16 Ağustos Cuma günü başlamış ve ayın 23’ünde daha şiddetli çatışmaların yaşandığı Hayfa ve el-Halil şehirlerine intikal etmiştir.

Gösterilerde 116 kişi, birçoğu işgalci İngiliz kuvvetleri tarafından olmak üzere şehit edilmiştir. Devrimciler ise Siyonist yerleşim birimlerini hedef alarak 133 işgalciyi öldürmüş ve yaklaşık 400 işgalciyi yaralamıştır. Devrimin başlangıcından bir sene geçmeden 17 Haziran 1930’da İngiliz kuvvetleri Filistin direnişinin, özgürlüğünün ve şehitlerinin sembolü olacak Muhammed Cumcum, Ata ez-Zeyr ve Fuad Hicazi’yi idam etmiştir.

92 yıl sonra bugün dahi Filistin direnişi, Burak Duvarı devriminin ruhundan beslenmeye devam etmektedir. Siyonist işgalciler, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı merkeze almışken Gazze haricindeki tüm direnişler hala tamamen sivil şekilde gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla ne kadar vakit geçerse geçsin ve ne pahasına olursa olsun haktan vazgeçmeyip mukaddesatı teslim etmemek için direnen bir kuvvet her zaman olacaktır.

Bugün de “Mabedin Yıkılışı” yıldönümü hala Müslümanların dini bayramlarına denk gelmektedir: 2019 yılında Kurban Bayramı’na, bu yıl ise Hac ibadetinin hemen öncesine -Arefe gününden bir gün ve Kurban Bayramının başlamasından iki gün öncesine- denk gelmektedir.

Mescid-i Aksa’yı savunma konusunda en çok öne çıkan el-Halil şehri, 2020 yılının başından bu yana yine Mescid-i Aksa’yı korumak için İbrahim Mescidi’nden yola çıkmış ve her zaman olaylara karşı desteğini sürdürmüştür. Kuşkusuz Cuma günü de kalabalıkların toplandığı, direniş ve iradenin kendini gösterdiği gün olma özelliğini korumaktadır. Bu değerler, Kuran’ın inşa ettiği hak ümmetin gücünün dayanağı olmuştur.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ziad Ibhais tarafından kaleme alınmıştır.”

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”