Written by Görüş

Ben-Gvir ve Tapınak’ın Manevi Kuruluşu

Siyonist İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, onu bugünkü mevkisine getiren seçim kampanyasında verdiği sözleri uygulama devam ediyor. Ben-Gvir bu uygulamalarla, Mescid-i Aksa’da dini işgali dayatarak ve mevcut bölünmeyi teşvik ederek, mescidin bir İslam kutsalı olmadığını, Yahudilere ait bir ibadet yeri olduğu inancını yaymaya çalışıyor. 

Ben-Gvir, makamındaki faaliyetlerine 1 Mayıs 2023 tarihinde Mescid-i Aksa’ya düzenlediği baskınla başlamıştı. Çok geçmeden, 21 Mayıs 2023’te, Kudüs’ün işgalinin İbrani takvime göre kutlanan yıl dönümünde bir baskın daha gerçekleştirdi. Bu baskında Talmudik ritüeller yaparak Aksa’daki Siyonist egemenliğini ilan etti. Ayrıca, aynı gün Mescid-i Aksa’nın altındaki batı tünelinde Tapınak Gruplarının katılımıyla bir hükümet toplantısı düzenlendi. 27 Mayıs 2023 tarihinde Tapınak’ın Yıkılış Anısı baskınlarına öncülük ederek Mescid-i Aksa içerisinde açıkça Talmudik ritüeller gerçekleştirdi. Bu sırada onu engellemeye çalışan işgal polisi ile anlaşmazlık yaşadı. 5 Haziran 2024 tarihinde ise Kudüs’ün işgali yıl dönümünde düzenlediği en saldırgan baskınlarda, “Tapınak Dağı’nda Yahudiler ibadet ediyor ve birbirlerini kutsuyorlar. Onlar Siyonizmin egemenliği ve yönetimi altında, yani Kudüs’teler.” açıklamalarında bulundu. 

Kudüs’ün işgali yıl dönümüne hazırlık için Knesset’te 2 Haziran’da yapılması planlanan kongre baskılar nedeniyle 7 Haziran’a ertelenmişti. Mescid-i Aksa üzerinde tam bir Siyonist egemenlik kurulmasını tartışmak üzere yapılan bu kongrede, Ben-Gvir siyasi planlarını açıkça şu ifadelerle belirtmişti: “Ben siyasi düzeydeyim ve siyasi düzey de Yahudilerin Mescid-i Aksa’da ibadet etmelerine izin veriyor.” 

Ben-Gvir’in mensubu olduğu Dini Siyonizm ve Mescid-i Aksa baskınlarına öncülük eden Tapınak Gruplarının asıl amacı, Tapınak’ın manevi kuruluşudur. Diğer bir deyişle, Mescid-i Aksa’da tüm Talmudik ibadetlerin yapılması, ibadet ve pratikler açısından tamamen bir Tapınak’a dönüşmesi ve Tapınak’ın fiziki kuruluşu için gerekli adımların atılmasıdır. Mescid-i Aksa’nın kimliğinin değiştirilmesi için hazırlanan bu geçici plan, 2019 Ağustos ayında Bab’ür Rahme olaylarında Aksa’nın mekansal bölünme planlarının suya düşmesi üzerine uygulamaya konmuştu. Meydana gelen olaylarla, Siyonistlerin yirmi yıldır ele geçirmeye ve ardından Yahudilere ayırmayı planladıkları Bab’ür Rahme Kapısı ve çevresinin ele geçirilmesi engellenmişti. 

Talmudik ritüllerin Mescid-i Aksa’da yapılmasıyla Tapınak’ın manevi kuruluşunun gerçekleştirilmesi, Aksa Tufanı başladığında Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların başını çekiyordu. Bu, Filistin meselesinin tamamen tasfiye edilmesi, geri dönüş hakkının sona erdirilmesi ve Filistin’in halk ve siyasi düzeyde gerçekleşecek siyasi temsiliyetinin ortadan kaldırılması projesinin öncüsüydü. Kudüs’ün kaderi, mukaddesatların kaderinin belirlenmesine bağlıydı. Dini Siyonizm’in mantığına göre mukaddesatların belirlenmesi, işin en zor kısmı olduğu için eğer Mescid-i Aksa konusunda karar kılmak mümkünse diğer tüm konular için de bu karar geçerli olabilirdi. 

İşte Aksa Tufanı, tam olarak bu sözü tepe taklak etmeyi başarmıştır. Mescid-i Aksa dosyasının ve Filistin’deki diğer tüm tasfiye projelerinin gerçekleşmesi imkansızdır. Dolayısıyla, Dini Siyonizm’in radikalliği ve yükselen sesi artık bir tehlike olmaktan çıkarak bir imkansızlık kompleksine dönüşmüştür. Komplekse dönüşen bu yüksek ses, Siyonizm projesinin Filistin toprakları üzerindeki geleceğine yönelik güvenini temelden sarsmaktadır. Mescid-i Aksa’nın tasfiyesi imkansız ise başka bir yerde bu mümkün olabilir mi? 

Bugün Dini Siyonizm, savaş ve savaşın sonuçlarına rağmen, 7 Ekim şokunu atlatmak için Mescid-i Aksa’nın tasfiye meselesini canlı tutmaya çabalıyor. Güç dengelerine aykırı yaklaşımını sürdürebilmek ve mevcut imkanları göz ardı ederek siyasi çıtayı yükseltmek için her şeye rağmen tasfiye edebileceğini iddia etmeye devam ediyor. Bu adımıyla Siyonist projenin Aksa ayağında daha da gerilemeye neden olurken Mescid-i Aksa’yı da imkanlarını sömüren bir nokta haline getiriyor. Eğer Siyonist oluşum içinde siyaseti yönlendiren akıllılar olsaydı, mukaddesatların tasfiyesinden kaçınılmasını ve Aksa’nın Siyonist gücü tüketen ve ardı sıra olayların fitilini ateşleyen ana unsur olmasını engellerdi. Nitekim son 28 yılda, on ayrı olay bu nedenle patlak vermiştir. 

Aynı zamanda Siyonist Başbakan Netenyahu, Dini Siyonizm’in Aksa’daki rol değişimine korumalık yapmaya devam ediyor. Bunu da Arap ve Ürdün hükümetlerini “İsrail hala Mescid-i Aksa’nın statükosunu koruyor.” iddiasına ikna ederek yapmakta. 

Kudüs’ün statükosu, uluslararası kanuna göre, Kudüs’teki kutsal yerlerin 5 Haziran 1967’den önce kime ait ise bugün de ona ait olduğunu belirtir. Bu nedenle, bu kanun Mescid-i Aksa’nın yönetiminin ve imarının yalnızca Müslümanlara ait olduğunu kabul etmektedir. Netanyahu, 24 Ekim 2015’te ABD Dışişleri Bakanı ile yaptığı mutabakat sırasında, statükonun değişen bir kavram olduğunu, yani statükonun konuşulduğu anda olduğu gibi kaldığını kamuoyuna açıklamıştı. Yani bu açıklamaya göre, statükoya eklenen her şey onun bir parçası olur. Netanyahu, Yahudilerin Mescid-i Aksa’da ibadet etmesinden sonra, Siyonist yapının statükoya sadık kaldığını söylerken aslında oradaki Yahudi ibadetinin mevcut statükonun bir parçası haline geldiğini söylemek istiyordu. Bu sözleriyle, resmi makamları ikna ederken Ben-Gvir’in başladığı işi de pratikte tamamlamış oluyordu. 

Özetle, Ben-Gvir’in bugün (24 Temmuz) yaptığı açıklamalar, beş yıl önce öne çıkarılan bir siyasetin resmen ilanıdır. Bu siyasete göre, Mescid-i Aksa’nın kimliğini değiştirmek ve dini işgali meşru saymak için Talmudik ritüeller bir sömürge aracı olarak Aksa’da uygulanmalıdır. Mescid-i Aksa’da bu değişimin gerçekleşmesi, tüm Filistin için tasfiye konularını gündeme getirmeye kapı aralayacaktır. Nitekim bu durum Aksa Tufanı’nın fitilini ateşleyen asıl nedendir. Yine bu mesele, direniş hareketinin ardı sıra yaptığı saldırılarla planladığı ve empoze etmeye çalıştığı şeyi güçlendirmek için geliştirilmesi gereken stratejik bir yoldur. Mescid-i Aksa, Siyonist gücün parçalanması ve yok olması için ana başlıktır; bugün Siyonizm projesini yürütenlerin zannetiği gibi ortadan kaldırılacak bir başlık ise asla değildir. 

Bu makale Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ziyad Ibhais tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.