Written by Görüş

Ben Gvir ve Aksa’nın Yahudileştirilme Hayali

Hiçbir ay yok ki Itamar Ben Gvir Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemesin ya da orada Tevrat’tan duaların okunmasının gerekli olduğu beyanatında bulunmasın. 26 Ağustos Pazartesi günü daha da ileri giderek işgal ordusu radyosuna “eğer mümkünse Mescid-i Aksa’da bir Yahudi sinagogu kurmayı planladığını” ilan etmiştir. Ben Gvir, Ocak 2023’te Ulusal Güvenlik Bakanı olarak göreve başladığından bu yana Mescid-i Aksa’ya altı kez baskın düzenlemiştir. Bunlardan üçü savaşın kıvılcımı olan Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların ardından çıkan savaştan bu yana gerçekleşmiştir. Yahudilerin Mescid-i Aksa’da Tevrat’ta belirtilen ritüelleri gerçekleştirmesine izin verilmesine dair politikasını şimdiye kadar dört kez açıkça vurgulamıştır. 

Ben Gvir’i bu çizgiyi benimsemeye iten şey dini Siyonist harekete olan bağlılığıdır. Bu hareket, Yahudilere, Filistin’in yıkıntıları üzerinde siyasi bir varlık kurmak isteyen bir halk gözüyle bakmakla yetinmeyen, aksine bu halkın aynı zamanda bu topraklar için seçilmiş bir millet olduğuna inanan, Siyonizm’i hem ulusal hem de dini bir hareket olarak yeniden inşa etmeyi amaçlayan bir harekettir. Bu harekete göre bu topraklarda başka bir kimliğin var olmasına izin vermeme ve Tapınak’ı Rabbin Ruhu’nun meskeni olarak inşa etme konusunda ilahi bir emir vardır. Burası, Rabbin yerleşeceği ve kutsayacağı “İsrail Krallığı” olacaktır. Bu bozguncu projenin kurucu efsanesi olarak Tevrat’a dayanmakla yetinmeyip, Tevrat’taki sözleri uygulamaya ve kehanetleri ortaya çıkarmaya çalışmaktadırlar. Böylece, Rabbin bu topraklara bir Kurtarıcı göndereceğine, “tüm düşmanlarına boyun eğdireceğine” ve “ulusları boyunduruğuna sokacağına” dair vaadi yerine getirilecektir. 

Kısacası Mescid-i Aksa’nın bir tapınağa dönüştürülmesi, dini Siyonizm nazarında bu siyasi varlığın eksik olan merkezi özüdür. Bu dönüşüm üç nedenden dolayı başarılmalıdır: Birincisi, Rabbin Ruhu orada yaşasın, orayı kutsasın ve böylece vaat edilen “İsrail Krallığı” var olsun. İkincisi, Tevrat’ın hayata geçirilmesi ve merkezinde Tapınak olmaksızın tamamlanmış sayılamayacak olan efsanevi kurban ibadetinin yeniden canlandırılmasıdır. Üçüncü ve en önemli şey, tüm bunları Rabbin, Mesih’i gönderme vaadinin yerine getirilmesine açılan bir kapı olarak düşünmek ve tarihin insani seyrinden, mucizenin açığa çıktığı ilahi bir yola doğru evrilmesi için ulusların seçilmiş halka boyun eğmesini sağlamak. Bu hareket ne kadar düşmanlarla çevrili olduğunu ve onları yok edemeyeceğini hissederse, bu kehaneti daha çok sabırsızlıkla bekleyecek, gerçekleştirme konusunda ve dolayısıyla Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar konusunda daha ısrarcı olacaktır. 

Bu ön bilgilere dayanarak Ben Gvir’in son açıklamalarından şu sonuçları çıkarmak mümkündür: 

Birincisi: Bu açıklama, uygulanmakta olan pratik bir programın ifade edilmesidir ve Ben Gvir’in siyasi performansını karakterize eden alışılageldik gösterişli üsluba rağmen, ne bir deneme ne de sadece siyasi bir açıklamadır. Ben Gvir’i bu konuma ulaştıran temel siyasi program, Mescid-i Aksa’nın Yahudileştirilmesi ve İslami bir mescit olmaktan çıkarılıp Yahudi tapınağına dönüştürülmesidir. Ben Gvir görevini üstlendikten sonra, radikal Tapınak Grupları’ndan oluşan bir ittifaktan, izinsiz baskınlara müsamaha gösterilmesi, izinsiz baskın düzenleyenlerin sayısının ve kendilerine yönelik korumanın artırılması, Tevrat’taki ritüelleri gerçekleştirmelerine ve Tevrat’taki dua araçlarını içeri sokmalarına olanak sağlanması ve belgedeki beşinci talep olan Mescid-i Aksa’da bir sinagog inşa edilmesi dahil 11 maddeyi ifade eden bir talep belgesi almıştır. 

İkincisi: Mescid-i Aksa’nın doğu avlusu fiili olarak “ilan edilmemiş bir sinagog” muamelesi görmektedir. Baskın yapan siyonistler saldırı dönemlerinde ritüellerini gerçekleştirirken, namaz kılanların, murabıtların, Mescid-i Aksa muhafızlarının ve Vakıf çalışanlarının buraya girmesine, hatta fotoğraf çekilebilecek bir mesafeye yaklaşmasına bile izin verilmemektedir. Bu şekilde Ben Gvir, mübarek Mescid-i Aksa’nın tamamen değiştirilip tapınağa dönüştürülmesini öngören aşamalı bir plan dahilinde hazırlanmış bir gerçekliği oluşturmaya çalışmaktadır. Bu durum ciddiye alınmalı ve mümkün olan her şekilde mücadele edilmelidir ki bu mücadelenin en başında Mescid-i Aksa’nın doğusunun ayrıcalıklı yapsının ortadan kaldırılması gelir. 

Üçüncüsü: Ben Gvir ve Netanyahu bilinçli bir rol yapma oyunu oynamaktadırlar ki Ben Gvir, işgal polisinden doğrudan sorumlu olduğu için belirli değişiklikleri dayatmaktadır. Ardından Netanyahu ya da kendisine bağlı ofisi, iptal etmeden ya da değiştirmeden “mevcut duruma” bağlı kalacağını açıklamaktadır. Bu şekilde, Ben Gvir’in dayattığı değişiklikler de dahil olmak üzere mevcut duruma bağlı kaldığını doğrulamayı amaçlamaktadır. Mevcut durum, uluslararası hukuktaki Mescid-i Aksa’nın 1967 savaşından önceki haliyle kalması şeklindeki sabit tanımının aksine, esnek ve sürekli değişen bir terim olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle Ben Gvir’in son açıklaması, Netanyahu’nun yorumunu ortaya çıkarmayı ve Mescid-i Aksa’da Tevrat ritüellerinin uygulanmasını dayatmak için siyasi bir koruma elde etmeyi amaçlamaktadır. 

Dördüncüsü: Fiili açıdan bakıldığında, 13 Ağustos 2024’ten bu yana neredeyse her baskın gerçekleştiğinde Mescid-i Aksa’da yüz üstü yere uzanma (tam secde) ritüeli toplu olarak gerçekleştirilmektedir ve bu, Mescid-i Aksa’nın işgalinden bu yana ilk kez yaşanan bir gelişmedir. Ritüeller sömürgeleştirme ve tahakküm aracı olarak kullanılarak, İslami kimlik yok edilerek ve yerine Yahudi kimliği dayatılarak daha önceki kademeli saldırıların üzerine daha fazlası eklenmektedir. 

Beşincisi: Savaşın on birinci ayında gelen bu açıklamalar, bu savaşın ve öncüllerinin Mescid-i Aksa’nın dini kimliğini değiştirme projesini aksatmadığını, kimlik değişiminin, Siyonist projeye olan güvenin azalmasına ve sarsılmasına sebep olan bu savaşlara ve dayattığı sonuçlarına rağmen devam ettiğini doğrulamak amacıyla yapılmıştır. Siyonist sağın kendisine, Siyonist varlığın yetenek ve kabiliyetlerine olan güveninin bir göstergesi olarak Mescid-i Aksa’ya yönelik düzenlediği saldırılar dikkate alındığında, 2021 Kudüs’ün Kılıcı Savaşı’ndan bu yana yükselişte olan bir eğilimi, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıyı sürdürdüğü sürece var olduğunu ve ilerleme imkanına sahip olduğunu tekrar teyit etmektedir. Bu durum Mescid-i Aksa Savaşı’nın Siyonist bilinç üzerindeki etkisini ve gelecekte dayatılacak geri çekilmelerin etkisini artırmaktadır. 

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ziyad Ibhais tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.