Ramazan ayının sona yaklaşması ve Mescid-i Aksa’nın Pesah Bayramı’nda sekiz gün boyunca saldırılara maruz kalmasına ek olarak, Ramazanın yirmi yedisinde ve son cumasında getirilen ciddi kısıtlamalara ve bu gecelerde ibadet eden Müslümanlara saldırılmasına karşılık Müslümanların bu saldırılara ribat tutarak direnmeleri, üzerinde durulması ve yakın gelecekte bu duruşun nelere kapı aralayabileceğini değerlendirmesi gereklidir.

Sonuç, işgal devletinin Mescid-i Aksa’daki planlarının alt üst olmasından ibaretti: Kurban takdimi, Tapınak Grupları için -eğer gerçekleştirilebilirse- olası bir hedefti ancak kurban takdimi meselesi büyük bir gerginlik unsuruna dönüştü. İşgal hükümeti ve ona bağlı diğer kurumlarının hedefine gelince, Mescid-i Aksa’nın Yahudilerin Pesah Bayramı ve sabah ayinleriyle; Müslümanların Ramazanı ve gece ibadetleri arasında bölünmüş bir mukkaddes olduğu resmini ortaya koymaktı. Bu tür bir bölünme, işgal kuvvetlerinin emri altında ve planlarına göre ayarlanmış bir bölünme olmakla birlikte Siyonistlerin, “ibadet özgürlüğünden” ne anladığını da göstermektedir.

Farkındalık düzeyinde ise Pesah kurbanına yaklaşım, önlenmesi gereken bir adım olarak ele alındı. Ancak bu durum, işgal kuvvetlerinin lehineydi; çünkü, Pesah kurbanı haricinde Müslümanlara yönelik saldırılar, yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyip Talmudik ritüeller gerçekleştirmesi sanki kabul edilebilir bir durum haline gelmişti.

Siyonist güvenlik düzeyinde ise Naftali Bennet’in, hükümetinin zayıflığını işgal kuvvetlerine sahanın nabzını yoklayarak harekete geçmelerine izin vermesiyle giderdiği görülüyor. Ramazanın başında, direniş güçlerinin operasyonlarından dolayı yaşanan karışıklığa rağmen ırkçı ayrım duvarındaki gedikleri kapatarak ve Batı Şeria’dan Kudüs’e gidiş gelişleri günlerce sınırlandırarak bu uygulamalarda değişikliğe gitti. Öte yandan İşgal devleti, Eski Şehir çevresine 6 özel kuvvet taburu daha konuşlandırarak olayların büyümesini engelleyecek “kalabalık yönetimi” manevrasını başlattı. Ayrıca, normalleşme faaliyetlerini teşvik ederek ve Şam Kapısı meydanındaki satış tezgahlarına göz yumarak iç çatışmaları kullanmakta; Vadi el-Cuz ve Selahaddin caddelerindeki tüccarlarla da önceden bir işbirliği yaparak ticari hareketliliği korumak amacıyla o bölgedeki olayların ayaklanmasını engellemekte de başarılı oldu.

Sahada ise 15 Nisan Cuma sabahı Mescid-i Aksa’da toplanan kalabalık adeta Pesah Bayramı saldırılarına geçit verilmeyeceğinin bir sözü gibiydi ancak işgal kuvvetleri de bu kalabalığı dağıtmak ve halkın birlikteliğini bozmak için hazır ve nazır bulunuyordu. Bu sebeple işgal, geçtiğimiz yıl 28 Ramazan olaylarında görevlendirilenden daha büyük ve güçlü kuvvet ekipleriyle Mescid-i Aksa’ya pencerelerin kırılması ve çatılara tırmanmak dahil verilen zararlara aldırmayacak yöntemlerle hazırlandı. Bu şekilde, murabıtları birbirinden ayırarak halkın birliğine ilk erken darbeyi vurmuş oldu ve bu süreçte eğer ki saldırı Mescid-i Aksa’yla sınırlı kalmamış olsaydı ya da Gazze direnişi, murabıtların girişinin engellendiği vakitlerde eş zamanlı olarak sembolik bir girişimde bulunsaydı bu denklem bozulabilirdi.

Pesah baskınlarının ilk beş gününde baskına katılan yerleşimcilerin sayısının sınırlandırılması başlıca engeldi. İtikaf, baskın güzergahının taşlarla kapatılması, Kıble Mescidi’nden sloganlar atılması, kapılara vurulması ve hoparlörlerle yerleşimcilerin rahatsız edilmesi, Kubbet’üs Sahra avlusunda kadın murabıtların tekbirlerle baskın saatlerinde direnmesi önde gelen diğer direniş yöntemlerindendi. Çarşamba akşamından perşembe sabahına dek süren olaylar, bir anda ortaya atılan bayrak yürüyüşünün düzenlenmesi, Gazze’deki direnişin kasıtlı olarak tırmanması ve perşembe günü yapılan baskın, işgal devletinin itibarının korunması için planlanmıştı. Nitekim perşembe günü düzenlenen baskına karşılık vermek için havai fişeklerin kullanılması en etkin direniş silahlarından biri olarak öne çıkmıştı.

Direniş boyutunda ise yeni bir denklemin ortaya çıkarılmasına olan ihtiyaç ve erken yapılan bir müdahalenin Batı Şeria’daki direniş hareketinin bastırılmasına ya da Kudüs’teki halk hareketinin genişlemesini engelleyeceği yönündeki endişe açık ve netti. Tüm bunların yanı sıra netleşmemiş koşullarda topyekun bir savaşa girme korkusu da vardı ancak bu, son günlerde yapılan deneme ve tehdit çıtasını yükseltmeyen atışlarla netlik kazandı. Hala, Gazze direnişinin müdahil olması için diğer sahaları geliştirecek ve kazanmalarına dayanak oluşturacak esnek ve etkin bir denklemin oluşmasına ihtiyacımız var.

Arapların Siyonistlerle ittifakı, Mescid-i Aksa’daki Siyonist saldırılara bir Arap perdesi çeken Nakab Zirvesi’nde apaçık ortadaydı ve herkes bunun geleceğinden emindi. Ürdün, beş Siyonist komutanı misafir ederken aynı zamanda Bennet’le bir telefon görüşmesi gerçekleşti; Ramallah’ta Filistin hükümet Başkanı Mahmud Abbas ile işbirliği ziyareti yapıldı ve Siyonist başkanın Ankara ziyareti de bu sahneden çok uzak sayılmazdı.

Bu zirvenin gerçekleştirilmesi, siyasi arenaya Arapların perşembe gününe kadar hiçbir adım atmaması olarak yansıdı. Arap dışişleri bakanları Pesah saldırılarının sonunda bir toplantı yaptı ki hükümet liderleri de kasıtlı olarak saldırılar sonrasına dek bir pozisyon almamak için toplantıyı bu tarihe ertelemeyi tercih etti. Daha sonra BAE — Ürdün ve Mısır arasında düzenlenen zirvede asıl saldırıyı yani baskınları önlemek için herhangi bir adım atılmazken olayların yatıştırılması atılacak en öncelikli adım olarak belirlendi. Ürdün’ün daha önce İbrahim Anlaşması’na çekimser yaklaşmasının ardından belki de bu zirve, Tüm Arap tarafların Mescid-i Aksa’nın bölünmesini ve Yahudilere Aksa’da ibadet özgürlüğünü öngören İbrahim Anlaşması çatısı altında birleşmelerine olanak sağlayacak resmi bir Arap perdesi çekilmesinin hazırlığı anlamına gelebilir.

Bu işbirliği sahaya; İtikafın engellenmesi, murabıtların ve itikafta bulunanların itibarlarının zedelenmesi, Aksa’daki saldırıların temel sorumlusunun Filistinli gençlerin olduğu ve bu saldırıları başlatarak kimseye fayda sağlamadıkları ve üstüne üstlük Aksa’yı korumanın ve çatışmaları engellemeye çalışmanın tehlikeli ve olumsuz bir örneğini sergiledikleri imajını çizmesi şeklinde yansıdı. Gayet açıktır ki işgal devleti ve Amerika, bu Arap perdesinin potansiyelini fark etmiş ve gelecekte bu perdeyi oyuna sokmak için tüm çabayı sarf edecektir.

Özetle; Güvenlik girişimleri, Kudüs ablukasının güçlendirilmesi ve normalleşme imzalayan ülkelerle işbirliği yapılması, halkın ayaklanmasını önlemek için Siyonistlerin edindiği güçlü yönlerdi. Buna karşılık Aksa’nın dışına yayılmakta başarılı olamayan itikaf, ribat, baskın güzergahlarının kapatılması, yüksek seslerle işgal kuvvetleri ve yerleşimcileri bezdirme gibi yöntemler de Kudüs’teki saldırılarda kullanılan direniş yöntemleriydi. Direnişin kasıtlı müdahalesi ve diğer halklarla etkileşimi direnişi pekiştirici ve destekleyici faktörlerden biriydi. Amaç, işgal devletinin hedeflerini engellemek değil bozmaktı. Burada direniş ve düşmanın hedeflerinin boşa çıkarılması bağlamında zorlama bir zaferden bahsedilebilir ve savaşın önümüzdeki aylarda da devam edeceğini hesaba katarak tetikte kalınmalıdır. Ayrıca durum, tüm kaynak ve dikkatleri bu savaş için hazır tutmayı gerektirmektedir çünkü bu savaş, Filistin’in akıbetini belirleyecek savaşın ta kendisidir.

Kudüs’te yaşanan olayları ve haberleri takipte kalın: https://linktr.ee/KudusteBugun
“Bu değerlendirme yazısı 29.04. 2022 tarihinde Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ziad Ibhais tarafından 
kaleme alınmıştır.”
“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”