Written by Görüş

Amerikan Başkanlarının Kudüs’e Karşı Tutumları

ABD, kuruluşundan bugüne dek işgal devletinin en önde gelen destekçisi kabul edilmektedir. Amerika’nın İsrail’e verdiği askeri, finansal ve siyasi desteğin yanı sıra daha önce benzeri görülmemiş biçimde sunduğu bu destek Gazze Şeridi’ne yönelik yapılan savaşta açıkça görülmüştür.

Bu destek, Kudüs’ün 1967 yılında doğu kısmının işgal altına alınmasından, Amerikan füzelerinin işgal devleti tarafından Filistinlileri öldürmek amacıyla kullanılmasına kadar birçok farklı iniş ve çıkış yaşamıştır.

Bu makalede, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşüyle Kudüs’ün 1967’de işgal edilmesinden 2024 yılına gelinceye dek Cumhuriyetçi ve Demokrat Amerikan başkanları nezdinde nasıl ele alındığı ve Kudüs’e yönelik verdikleri kararlara bakmayı amaçlıyoruz. Amerikan başkanlarının tutumları ve Kudüs’le alakalı kararlarını, Amerika’nın işgal devletinin yaptıklarına göz yummasından, uluslararası her türlü kararda veto hakkını kullanmasına kadar her türlü desteğin boyutu hakkında kapsamlı bir bakış sağlamayı hedefliyoruz.

Birinci: Lyndon Johnson (1963-1969):

Kudüs’ün doğusunun işgal edilmesinden sonra Amerikan yönetimi bu olay karşısında doğrudan bir tavır almamıştır. Başkan Johnson, 19 Haziran 1967 tarihinde Barış için yaptığı bir proje konuşmasında “Büyük dinlerin kutsal mekânlardaki özel çıkarları için yeterli bilinç sağlanmalı.” cümlesiyle Kudüs’e dolaylı bir değinmede bulunarak konuyu görmezden gelmiştir.

Johnson başkanlığındaki Amerikan yönetimi, BM Genel Kurulunun 4 Temmuz 1967 (2253) sayılı kararının oylamasında da çekimser kalmıştır. Karar, İsrail’i Kudüs’ün statükosunu değiştirmek için aldığı adımlarını geri çekmesini ve gelecekte de bundan uzak durmasını belirtiyordu.

21 Mayıs 1968 tarihinde uluslararası toplumun toprakların askeri operasyonlarla istila edilmesine karşı çıktığı karar olan (252) sayılı kararın oylamasında da aynı şekilde çekimser kalmıştır.

İkinci: Başkan Richard Nixon (1969-1974):

1969 yılında Amerika Dışişleri Bakanı William Rogers, Arap – İsrail savaşlarını bitirmek üzere bir öneri listesi sunmuştur. Önerilerde kutsal yerlere geçiş güvenliğini vurgulamış, tek şehir yönetiminin ve üç din mensuplarının çıkarlarının önemi üzerinde durmuştu.

Kaynaklar, Amerika’nın planının Kudüs’ü uluslararasılaştırma fikrinden vazgeçtiğini, işgal altında kalmasını ve BM’nin de bir çözüm getirmeye yönelik rolünün düşürülmesini teyit ettiğini belirtiyordu. Önerilerde ise Kudüs’ün statükosunun müzakereler yoluyla çözülmesi gerektiği ifade edilmişti.

Üçüncü: Başkan Gerald Ford (1974-1977):

Nixon’un istifasının hemen ardından başkanlığa geçen Ford, önerilerini geri çekmiştir. Başkanlık koltuğunu devr aldıktan yirmi gün sonra, 9 Ağustos 1974 tarihinde Orta Doğu’da adaletli ve daim bir barış için Kudüs hakkındaki önerileri uygulamayacağını açıklamıştır.

Dördüncü: Başkan Jimmy Carter (1977-1981):

Carter’ın başkanlığı ile Amerikan yönetiminin tavırlarında bariz bir değişiklik başlamıştır. 1978 yılında Carter’ın Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’a gönderdiği mesajda Kudüs’ün işgal altındaki Batı Şeria’nın bir parçası olduğu ve bölgedeki tarihi Arap haklarına ve Filistinli yerlilerin haklarına saygı gösterilmesi gerektiği açıkça yer almaktaydı.

Bu mektup işgal devleti liderlerini öfkelendirmiş ve dönemin Başbakanı Menachem Begin tarafları Mısırla devam eden barış sürecinden çekilmekle tehdit etmiştir. Bu durum, Carter’ın duruşunu İsrail’in daha çok işine gelecek biçimde değiştirmesine neden olmuştur.

Carter’ın başkanlığından itibaren Kudüs’ü işgal bölgesi olarak gören resmi Amerikan söylemi zayıflamaya başlamıştır. Bunun yerine, özellikle de işgal devletinin Kudüs’e tutunması karşısında 1967’de işgal edilen topraklar ile Kudüs arasında net bir ayrıma gidilmiştir.

Beşinci: Başkan Ronald Reagan (1981-1989):

Reagan döneminde Amerikan yönetimi “Birleşik Kudüs” temelinde anlaşmaya başlamıştır. Reagan’ın 1982 yılında yaptığı bir konuşmada “Kudüs’ün birliğine” olan desteğini, Kudüs’ün statükosunun müzakereler yoluyla belirlenmesi gerektiği şartıyla yinelemişti. O dönemde Amerika, yerleşke birimleri için belli belirsiz bir reddediş göstermekten yanaydı. Reagan yönetiminin yayınladığı barış hakkındaki kararlarda “yerleşimlerin dondurulmasına” yönelik karar desteklenmişti ancak beş yıllık geçiş sürecinde “mevcut yerleşimlerin dağıtılması” kararına karşı çıkacaktı.

1984 yılında Reagan ve kongre arasında işgal altındaki Kudüs etrafında dönen çatışma tekrar gündeme geldi. Daniel Patrick Moynihan (Demokrat) ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını ön gören bir yasa tasarısı öne sürdü.

Reagan yönetimi bu yasaya ABD’nin işgal devletinin en büyük destekçisi olduğu gerekçesiyle karşı çıktı. Ancak büyükelçiliğin Tel Aviv’de kalması değişmez bir Amerikan poitikasıydı. Reagan yönetimindeki yetkililer o dönem büyükelçiliğin taşınmasının Arap – İsrail çatışmasında ABD yönetiminin oynadığı arabuluculuk yolunu baltalayacağını düşünüyorlardı.

Altıncı: Başkan George H. W. Bush (1989-1993):

Bush yönetiminin Kudüs’e karşı yürüttüğü politika, Kudüs’ün işgal altında bir toprak olduğu gerçeğinden oldukça uzaktı. Bush yönetiminin Kudüs’e yönelik tavırları ve tutumları Kudüs’ün bölünmesi gerektiğini öngören olgudan, bölünemez bir şehir olmasına kadar değişkenlik göstermişti.

31 Mart 1990’da Teddy Kulik, Kudüs Belediye Başkanına ABD siyasetinin Kudüs’ün ikinci defa bölünmesi gerektiğini desteklediği bir mesaj iletilmiştir. İşgal devletinin Sovyet yerleşimcileri, aralarında Kudüs’ün de bulunduğu işgal altındaki bölgelere yerleşimlerini sağlamak amacıyla 400 milyon Amerikan doları kredi talebi üzerine itiraz gelmiştir.

Bush yönetiminin yerleşkeler için takındığı “çekimser” tutumuna rağmen izlediği uluslararası diplomasisi, işgal devletine verdiği desteğin kesintisiz devam ettiğini gösteriyordu. 31 Mayıs 1990’da ABD İsrail’in işgal altındaki Arap toprakları üzerinde Filistinlilere karşı uyguladığı baskıcı uygulamaları soruşturmak amacıyla oluşturmak istenen uluslararası bir komisyon gönderilme kararında veto hakkını kullanmıştı.

Yedinci: Başkan Bill Clinton (1993-2001):

Clinton’un seçim kampanyası açıkça İsrail’i desteklemek üzerine oluşturulmuştu. Kampanyasında İsrail’in daimi başkentinin “Birleşik Kudüs” olduğu üzerinde durulmuştu. Kampanya yalnızca bu açılımla da yetinmemiş, Cumhuriyetçi Başkan George Bush’un işgal altındaki Filistin topraklarındaki yerleşkelerin dondurulması kararını ve kredi meselesini birbirine bağlayan politikalarını da eleştirmişti. Clinton’un açıklamaları Beyaz Saray’a gelmesiyle Kudüs meselesinin Filistinli ve “İsrailli” taraflar arasındaki nihai statü müzakerelerinde karara bağlanmasının gerekliliği üzerinde odaklandı.

1994 yılındaki Ürdün – İsrail müzakerelerinde işgal altındaki şehir hakkında özel açıklamalar dile getirildi. İki taraf arasında imzalanan barış anlaşmasında Ürdün’ün işgal altındaki Kudüs’teki rolü hakkında açık bir bend bulunmaktaydı. Maddeye göre İsrail, Ürdün Haşimi Krallığının Kudüs’teki özel rolüne saygı duymalı ve statüko söz konusu olduğunda İsrail’in Ürdün’ün bu bölgelerdeki tarihi rolüne büyük öncelik vereceği yazılmıştı. Clinton’ın anlaşmayı imzalarken yaptığı konuşma, Amerikan bakış açısının, işgalcilerin bakış açısıyla örtüştüğünü ortaya koydu. Mevzu bahis maddede yer alan şart ise yalnızca Ürdün’ün anlaşmayı imzalamasını garanti altına almak için konulmuş bir cümleden ibaretti.

Oslo Anlaşması’nın imzalanmasının yanı sıra, Clinton’un başkanlığı döneminde Kudüs meselesinde en önemli adımlardan biri atılmıştır. 1995 yılının kasım ayında kongre ve senatonun kararıyla 1995 Kudüs Büyükelçiliği yasası geçirildi. Yasa, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ve Yahudiliğin manevi merkezi olduğunu belirtiyordu. Yasanın üçüncü bölümünde kongre, ABD yönetiminin resmi olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını; ABD Dışişleri bakanlığını da Kudüs’te büyükelçilik açma prosedürlerini tamamlamaması halinde kuruma yönelik mali cezai yaptırımlar tanımlanmasını talep etti.

Ancak Clinton cumhurbaşkanlığı yetkilerine dayanarak yasanın uygulanmasını erteledi. O tarihten bu yana Amerikan başkanları Donald Trump’ın başkanlığına kadar büyükelçiliğin taşınmasını 6 ay süreyle ertelenmesini öngören kararları imzalamışlardır.

Clinton yönetiminin her iki taraf arasında barışı destekleme yeteneğini gösterme çabalarına rağmen yerleşim birimlerine yönelik tutumu Kudüs’e karşı olan tutumundan farklı değildi. Zira, Clinton’un başkanlığı döneminde işgal devletinin tarafının tutulduğu açıkça belliydi. Bu, Amerika’nın İsrail’e 1997 yılında Kudüs’te binlerce yerleşim birimi inşasına yeşil ışık yakmasında görülmüştür.

Amerikan yönetimi yaptığı resmi açıklamalarda her ne kadar yerleşke inşasına karşı çıkıyor gibi görünse de, Güvenlik Konseyinin açık bir şekilde işgal devletinin Kudüs’teki Ebu Ganem Dağı’nda inşa ettiği Har Homa yerleşke inşasını durdurmasını talep eden 7 Mart 1997 ve 21 Mart 1997 kararını iptal ettirmiştir.

Bir sonraki makalede, Başkan George W. Bush Jr.’dan Başkan Joe Biden’a kadar gelmiş Amerikan başkanlarının tutumları ele alınacaktır.

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.