Written by Görüş

Tapınak’ın Yıkılış Baskını ve Aksa’nın Kaderi 

26 Ağustos’ta Mescid-i Aksa, tarihindeki en kötü Siyonist baskınlardan birine tanıklık etti. Baskın, bir günde yaklaşık 3000 yerleşimcinin katılımıyla şimdiye kadar katılımın sayı bazında en yüksek olduğu baskın olarak kayıtlara geçti. İşgal kuvvetleri de Mescid-i Aksa’daki Siyonist Yahudilerin yoğunluğunu arttırmak amacıyla aynı anda her biri 200’er kişiden oluşan üç ayrı grubun baskın yapmasına izin vererek tek seferde 600’den fazla Yahudi’nin Aksa’da bulunmasına olanak sağladı. Nitekim bu sayı mescidin abluka altına alındığı, Müslümanların girişinin kısıtlandığı, murabıtlar hakkında uzaklaştırma ve takip kararlarının çıkarıldığı bu günlerde Aksa’da görev yapan tüm muhafızların, çalışanların ve İslami Vakıf görevlilerinin sayısından çok daha fazladır. 

Diğer tarafta Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, göreve gelmesinden bu yana altıncı, Aksa Tufanı’ndan sonra ise üçüncü kez baskına katılarak baskınlarda Talmudik ritüellerin yapılıp yapılmadığını bizzat kendisi denetledi. Bu sırada Mescid-i Aksa’da “İsrail halkı yaşıyor!” sloganları atan onlarca yerleşimci omuz omuza vererek tam secde ritüeli yapmakta, milli marşı söylemekte, Tevrat’tan dualar okumakta ve İsrail bayrağı sallamaktaydı. Baskında Mescid-i Aksa’nın mekansal bölünmesi düzeyinde de çok ciddi ihlaller kaydedildi. 2019 yılından itibaren yerleşimcilerin baskınlarda açıkça ilan edilmemiş bir sinagog gibi davrandıkları Mescid-i Aksa’nın doğu meydanının yanı sıra Kubbet’üs Sahra’nın tam karşısı, batı meydanı da işgal edildi. 

 

Mescid-i Aksa’nın işgal edildiği günden itibaren ilk defa maruz kaldığı bu tehlikeli gelişmeler karşısında bizler Uluslararası Kudüs Kuruluşu olarak aşağıda sıralı maddeler üzerinde durmak istiyoruz:  

Birincisi, Aksa Tufanı Savaşı on birinci ayına girmişken Aksa’ya yönelik saldırıların tekrardan ivme kazanarak artış göstermesi Mescid-i Aksa’nın bu çatışmaların göbeğinde olduğunu göstermektedir. İsrail 2017’de Filistin meselesinin kökünü kazımaya and içip türlü girişimlerde bulunduğunda, Mescid-i Aksa’ya bu meselenin tek celsede karara bağlanabileceği yer gözüyle bakıyor ve Mescid-i Aksa’yı dini olarak işgal ederek bir mescitten tapınağa dönüştürmeye çalışıyorlardı. 

İkincisi, savaşın sürdüğü bu on bir ay boyunca dini Siyonizm destekçileri ve radikal sağcılar, Mescid-i Aksa’nın kimliğini değiştirmeye ve kaderini belirlemeye yönelik girişimlerini gözle görülür biçimde arttırdılar. Nitekim bu tutum, İsrail’in savaşı kapsamlı bir soykırım savaşına dönüştürme stratejisi ve şimdiye kadar başaramadığı Mescid-i Aksa’nın kaderini savaş sırasında oldu bittiye getirerek Yahudi varlığını empoze etme girişimleriyle de tutarlıdır. Aksa’ya saldırma ilkesi, radikal sağcılar için bir hayat memat meselesine dönüşmüştür. Radikal sağcılar Aksa’ya saldırı düzenledikleri müddetçe hayatta kaldıklarına inanıyorlar ve bayrak yürüyüşlerinde dillerine pelesenk ettikleri “İsrail halkı yaşıyor!” sloganlarını tekrar ederek Kudüs’ün bilinçlerinde oluşturmaya başladığı imkansız kompleksini yenmeye çalışmaktadırlar. 

Üçüncüsü, Gazze direnişi nasıl 2021 Kudüs Kılıcı Savaşı ve 2023 İtikaf Savaşı’nda Kudüs’ün yanında durduysa şimdi, Aksa Tufanı’nda da ümmetin içindeki kahraman direniş güçleri ve birçok halk da direnişe desteğini gösteriyor. Bugün çektikleri acılara rağmen bir kere daha Tel Aviv’e füze atışı gerçekleştirerek Mescid-i Aksa’daki savaşın bitmediği, işgal devletinin bu savaşı kazanamayacağı, Aksa’nın bir tapınak ve Kudüs’ün de asla Yahudilerin Yeruşalim’i olmayacağı mesajını verdiler. 

Dördüncüsü, Gazze direnişinin sunduğu bu yenilenebilir yöntem; Kudüs, Batı Şeria, 48 Toprakları ve diğer tüm Arap ve Müslüman halklara bu savaşın ortağı olmaları ve cepheleri genişletmeleri gerektiğine işaret etmektedir. Böylece Mescid-i Aksa; ümmetin üzerindeki ölü toprağının atılmasına neden olacak, dirilişin sembolu, güçleri birleştirmenin de tek nedeni olarak belirecek ve Siyonistlerin Mescid-i Aksa’nın kaderini değiştirme emellerini boşa çıkaracaktır. 

Beşincisi, Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı savunmak ve özgürlüğe kavuşmaları için savaşın bir parçası olmak ümmetimizin farklı mezhepleri, taifeleri, güçleri ve gruplarını birleştirecek tek ve yegane değerdir. Yine Kudüs ve Mescid-i Aksa, bu dünyadaki hak ve adalet yanlılarını birleştirecek tek güç olma özelliğini de barındırmaktadır. Bugün bu mücadele, ümmetimizin üzerinde geçtiğimiz yıllarda beliren yaraların üzerinde birlik ve beraberlik köprüsü kurmak ve çatlakları onarmak için verilmelidir.  

Altıncısı, Mescid-i Aksa’nın statükosu bugün ihlal edilmekte ve ardı sıra yapılan değişikliklere maruz bırakılmaktadır.i Uluslararası Hukukun kanunlarına göre Mescid-i Aksa’nın statükosu, 4 Haziran 1967 öncesinde olduğu gibi Müslümanlar yönetiminde yalnızca bir İslam kutsalı olarak kalması yerine bugün, Mescid-i Aksa’da İslami Vakıflar yalnızca Müslümanları yönetirken Mescid-i Aksa işgal kuvvetlerinin, Radikal Bakan Ben-Gvir ve işgal devletinin yalancı başkanı Binyamin Netenyahu’nun tasarrufu altındadır. Mescid-i Aksa’da bunlar yaşanırken Netenyahu Aksa’ya yapılan her saldırı sonrasında Arap hükümetlerine bir doz “İsrail statükoya saygı duyuyor.” iğnesini de vurmaktan geri kalmamaktadır. 

Yedincisi, Mescid-i Aksa’nın kaderine ve statükosuna yönelik yapılan bu devamlı taciz karşısında Ürdün, Uluslararası Hukuka göre Mescid-i Aksa’nın resmi hamisi olması ve İslami Vakıfları da bünyesinde barındırması hasebiyle resmi ve etkili bir adım atmakla yükümlüdür. Barış ve normalleşme görüşmelerine devam etmek, doğal gaz ithal edip sebze ihraç etmek ve kara köprüsü gibi gelişmeler Ürdün’ün Mescid-i Aksa ve Kudüs’teki Müslüman ve Hıristiyan mukaddesatlarına yönelik tarihi sorumluluğuyla birebir çelişmektedir. Diğer yandan bu gibi icraatlar, işgal devleti İsrail’e Kudüs’teki Müslümanlara dair her şeyin defterini bürme politikalarına da yeşil ışık yakmak anlamına gelir. İsraille normalleşmenin ve diğer tüm anlaşmaların durdurulmasına yönelik acil bir tavır takınılması ve işgale karşı tek çıkar yol olarak tüm direniş yöntemlerinin desteklenmesinde Müslüman ve Arap ülkelerin üzerine düşen sorumluluk da Ürdün’ün sorumluluğu kadardır. 

Bu yazı Uluslararası Kudüs Kuruluşu tarafından kaleme alınmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.