Written by Görüş

Netenyahu’nun Gidişinin Ardından İsrail Aşırı Sağının Seçenekleri

Binyamin Netanyahu’nun çaresizliğinin ve Gazze’deki savaşı sürdürme çabasının, İsrailli esirlerle ya da İsrail ordu sözcüsünün gerekleşmesinin imkansız olduğunu ifade ettiği Hamas’ın ortadan kaldırılmasıyla ilgili olmadığı artık herkesçe bilinen bir gerçektir. İsrail Başbakanı’nın artık net bir planı olmadan, savaşı ilelebet sürdürerek iktidarda kalmak dışında hiçbir seçeneği bulunmamaktadır. Bu konuda, İsrail aşırı sağını temsil eden Smotrich ve Ben-Gvir’in önderliğindeki Dini Siyonist hareket tarafından desteklenmektedir.

 

Netanyahu’nun ve “dindar” radikal Siyonist hareketin kaderi büyük oranda birbiriyle bağlantılı hale gelmiştir. Bu bağ, İsrail’deki aşırı sağ ile dindar Siyonist hareketin geleceği ve Netanyahu’nun düşmanlarının onu devirmesi durumunda sahip oldukları seçeneklerle ilgili temel bir soruyu ortaya çıkarmaktadır.

 

Netenyahu, yurtiçi ve yurt dışındaki düşmanlarının artmasıyla siyasi olarak bir sona doğru yol almaktadır. Bunun en açık göstergesi ise İsrail Kanal 14’te ilk kez ortaya çıkışı olmuştur ki kanalda verdiği demeçlerde Amerika-İsrail ateşkes girişimi ile ilgili sorulardan kaçmaya çalışmıştır.

 

Yirmi dört saat geçmeden televizyon programındaki açıklamalarına ve her zamanki zekice kaçamak cevap verme girişimlerine karşı çok fazla tepki alması nedeniyle ateşkes girişimine olan bağlılığını duyurarak geri adım atmak zorunda kalması, içinde bulunduğu açık kafa karışıklığını yansıtmaktaydı. Ancak bu defa İsrail ve Amerikan yönetimindeki müttefikleri karşısında alışılmışın dışında farklı bir gerçeklikle karşılaşmıştır. Gantz’ın Netanyahu hükümetinden çekilmesi ve savaş konseyini iptal etmek zorunda kalmasının ardından İsrail sokaklarındaki protestolar artmaya başlamıştır. Bu durum, Netenyahu’yu karanlık bir geleceğin beklediğini ve döneminin sonuna yaklaştığını göstermektedir.

 

Belki de karanlık geleceğinden korkarak hayatta kalma arzusu, Netanyahu’nun kuzey cephesini kuşatmak yerine çatışmayı genişletme isteğiyle Lübnan’la savaş çanlarını çalmasına sebep olmuştur. Bu konuda, İsrail aşırı sağı tarafından güçlü bir şekilde desteklenmektedir ve bu destek, Batı Şeria ve Kudüs’e yönelik kısıtlamaların önemli ölçüde genişletilmesini de beraberinde getirmektedir. Bu durum, İsrail ordusunun sahadaki iradesine aykırı olarak Batı Şeria ve Kudüs’te de çatışmaların çıkabileceğinin sinyallerini vermektedir. Hükümet ile ordu arasındaki anlaşmazlık son zamanlarda gün yüzüne çıkmıştır. Ordudaki komutanlar, Netanyahu ve müttefiklerinin yönelimlerine ilişkin görüşlerini açıkça açıklamaya başlamıştır ki bu daha önce benzeri görülmemiş bir durumdur.

 

Tüm bu gerçekler tek bir sonucu beraberinde getirmektedir: Netanyahu’nun sonu yaklaşmaktadır. İsrail ordusu devletin kendisidir. Devlet, ordu tarafından kurulmuştur. Yani İsrail, devleti olan bir ordudur. Netanyahu’nun birkaç gün önce ordunun devletle ilişkisinin tabiatına ilişkin bu gerçeği inkar etme çabalarına rağmen, Amerikan iradesinin ve uluslararası iradenin desteklediği orduyla, esirlerin aileleri ve muhalefet partileriyle karşı karşıya gelmesinin, Haredi partilerindeki müttefiklerinden birinin kendisini terk etmesi durumunda Netanyahu lehine sonuçlanacağı düşünülemez.

Haredi partilerinin, Haredi dindar Yahudilerin zorunlu olarak askere alınmasını reddetme konusunda Haredilere verdiği destek dışında Netanyahu ile hiçbir bağı bulunmamaktadır. Bu durum, Netanyahu ile ülkenin yarısından fazlasını oluşturan İsrail toplumunun laik kesimi tarafından desteklenen, Haredilerin askere alınması gerektiğini açıkça ifade etmeye başlayan ordu arasındaki uçurumun büyümesine de katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla bu durumun devam etmesi halinde Netanyahu’nun iktidardan düşmesi an meselesidir. Bölgede İsrail toplumunu Netanyahu’nun otoritesi altında yeniden birleştiren beklenmeyen büyük bir sürpriz de yaşanmamıştır.

 

Netanyahu’nun devrilmesi an meselesi iken Dini Siyonist hareketin başını çektiği İsrail aşırı sağı, hükümetin düşmesi durumunda önüne gelecek seçenekleri değerlendirmektedir. Çoğu kamuoyu yoklaması, mevcut savaşla ilgili hayal kırıklığı ve başarısızlığın gölgesinde erken seçime gidilmesi halinde dini Siyonist hareketi oluşturan Smotrich liderliğindeki Dini Siyonizm Partisi ve Ben-Gvir liderliğindeki Yahudi Gücü Partisi’nin büyük ihtimalle seçim barajını aşamayıp Knesset’e giremeyeceklerini göstermektedir.

 

Görünen o ki Smotrich, son sızan bilgilerle de ortaya çıktığı üzere bu anın hesabını yapmaktadır ve Batı Şeria’daki durumu değiştirmek için çalışmaktadır. Çünkü orduyla, güvenlik güçleriyle ve hükümetin başsavcısıyla çatıştığının farkındadır. Bu nedenle İsrail polisinin görev yerlerinin, Filistinlilere ait binaların ve sokakların yerlerinin ve Batı Şeria’da gelecekte yapılacak toprak gasplarının sınırlarını belirlemiştir. Böylece Batı Şeria’daki toprakların gelecekte kontrol altına alınmasına yönelik stratejik jeopolitik düşüncesinin uygulamalarını ortaya koymuştur.

 

Tüm bu icraatların Savunma Bakanı veya başka biriyle veya niteliği ile ilgisi yoktur. Çünkü idari işler değişmez ve hukuki sorumluluğun devredilmesi konusu da belirlenmiştir. Böylece İsrail hükûmetinin gelecekteki müdahalesine gerek kalmaksızın yerleşimlerin tamamı için gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamıştır. Smotrich’in sızdırılan konuşmasında şunu ifade etmesi dikkat çekicidir: “Yarın hükümet düşse, ben görevimden alınsam bile, bu karar sabit kalacaktır.” Bu da dini Siyonist hareketin Netanyahu sonrası döneme göre hareket ettiğini göstermektedir.

Dini Siyonist hareketin, Netanyahu’nun düşmesi halinde Smotrich ve Ben-Gvir’in üzerinde çalıştığı çeşitli seçenek ve senaryoları bulunmaktadır. Smotrich ve Ben-Gvir bu aşamada kendi etki alanlarını belirlemiş ve varlıklarını güçlendirmek için çalışmaya başlamışlardır. Smotrich, Batı Şeria ve çevresindeki Yahudi yerleşim birimlerinde en yüksek etkiye sahipken, Ben-Gvir ise Kudüs’te kendine ait bir nüfuza sahiptir.

Üzerinde çalışabilecekleri seçenekler birkaç olası senaryo etrafında odaklanmaktadır:

 

  1. Bu hareketin liderlerinin Batı Şeria ve Kudüs’te derin devlete dönüşmesi. Bu aşamada oluşturmuş oldukları kendi nüfuzlarını kullanacaklardır ve bu, gelecekte kurulacak herhangi bir İsrail hükumetinin Batı Şeria ve Kudüs’te değişiklik yapma girişimlerinin önüne geçecektir.
  2. 6 Ocak 2021’de Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanana benzer bir şekilde “devletin ele geçirildiğinin” ilan edilmesi ve laik İsrail solunun “devletin ele geçirildiği” iddiasıyla güç kullanarak devleti kontrol etme girişimi. Ben-Gvir’in en büyük silahı, yoğunluklu olarak Kudüs’te yaşayan dindar Yahudileri, kazanımların korunması ve dindar Yahudilere karşı zorunlu askerlik yasasının çıkarılmasının engellenmesi bahanesiyle devlette kendilerine karşı çıkan laik eğilim karşısında harekete geçirmek olabilir.
  3. Netanyahu’nun düşmesi dini Siyonist hareketi zayıflatacak, hareketin sonu olarak değerlendirilecek, liderleri arasında iç çekişmelere ve parçalanmaya yol açacaktır. Batılı güçler ve iç muhalefet partileri Netanyahu hükûmetinin düşmesi durumunda bu senaryoya dayanacaktır. Ancak dini Siyonist hareketin takipçilerinin Smotrich ve Ben Gvir’in himayesi altında sahip oldukları toplumsal güç birikimi ve silahlar dikkate alındığında bu, en şanslı senaryo sayılmaz.

Son olarak, durumu sağıyla ve soluyla tüm İsrail hareketlerinin aleyhine çevirebilecek gözükmeyen bir senaryo her zaman mevcuttur ki bu da Batı Şeria ve Kudüs’te bir halk ayaklanmasının çıkma ihtimalidir. Bu senaryo bugün bazıları tarafından imkansız olarak görülebilir, ancak her şeyi tersine çevirip, gidişatı dramatik bir şekilde değiştirebilir. Batı Şeria ve Kudüs, ne coğrafi ne de siyasi olarak Gazze’ye benzemez. Buralarda çıkacak bir halk ayaklanması, hiçbir İsrailli hareket için kesinlikle hoş olmayacaktır.

Dr. Abdullah Maruf

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Kudüs araştırmaları alanında uzman öğretim üyesi ve Mescid-i Aksa Halkla İlişkiler ve Medya eski sorumlusu.