Radikal Tapınak Grupları’nın bir sonraki adımı şiddet ve baskıyı, İsrail içinde ve Filistinlilere karşı çatışmak için uygulamak olacaktır. Bugün bu durumun farklı birçok göstergesini görüyoruz. Örneğin bu gruplardan bazı isimleri, “Bedel Ödeme” örgütü gibi terörist örgütlerle fiili ilişkileri bulunmaktadır.

28 Ramazan’dan bu yana yaşanılan başarısızlıklar ile İsrail’deki radikal sağ gruplar birçok önemli meselede geri adım attı. Bunların başında Mescid-i Aksa baskınları, Şeyh Cerrah ve Silvan Mahalleleri ve -son da olmayan- 1967’de Kudüs’ün doğusunun işgalinden beri ilk kez başarısız oldukları Bayrak Yürüyüşü gelmektedir. Bu yürüyüşe, radikal gruplar ve başta Knesset üyesi Yahudi Gücü Partisi Başkanı Kahanist Itamar Ben Gvir olmak üzere çağrıda bulunarak 1967 işgalinden beri ilk kez İbrani takvimiyle değil Miladi takvimde yapılması talebinde bulundu; ancak fiili olarak başarısız oldu. Hatta mesele, Itamar ben Gvir’in parlamenter dokunulmazlığı olmasına rağmen işgal polisi tarafından geçtiğimiz salı günü, 8 Haziran, baskın yapması ve Müslümanları provoke etmesini engellemeye kadar vardı.

Tüm bunlar, Filistin halkı genelinde ve Filistinlerin direnişi karşısında İsrailli radikal sağ grupların çok ciddi gerilediğine işaret etmektedir. Dolayısıyla bu gerileme, 2003 önceki dengelere dönülmesine ve tavizler verilmesine olanak sağlayabilecektir. Tam olarak da bu husus, radikal grupların korktuğu şeydir; çünkü bu durum 17 yıldan fazla bir süredir “kazandıkları” başarıları kaybetmek demekti.

Tüm bu göstergeler, Arap aleminde ve dahi İsrail güvenlik düzeyinde önemli ve tehlikeli soru işaretleri oluşturmaktadır. Bu da bahsi geçen radikal grupların siyasete girdikten sonra ne ölçüde eskiden takip ettikleri şiddet ve eylemlere dönebilmesi meselesidir. Nitekim bu gruplar, İsrail siyasi sistemi içerisinde baskıyla bir lobi oluşturmaya başvurdu. Aynı gruplar, kendisine ve isteklerine muhalif olan gerek İsrail sağ cenahı gerekse sol cenahı olsun ya da Kudüs ve 48 bölgesindeki Filistin halkı olsun şiddete başvurabilir mi?

Benim kanaatim bu grupların bir sonraki adımı İsrail içerisinde ve Filistin davasında Filistin halkına yönelik şiddete başvurması olacaktır. Bugün bu duruma işaret eden pek çok farklı gösterge mevcuttur. Nitekim bu gruplardan bazı isimlerin תג מחיר “Bedel Ödeme” örgütü gibi terörist örgütlerle fiili ilişkisi bulunmaktadır. Bu örgüt, geçtiğimiz senelerde Filistinlilere karşı Kudüs’te ve Batı Şeria’da birçok terör operasyona gerçekleştirdi.

İsrail içerisinde ise bu grupların 12 yıldır iktidarda olan Netanyahu ile kazandıkları nüfuz sonrasında başka gruplarla uyuşması çok zordur; sağcı olan Naftali Bennett başta olsa bile. Kaldı ki Naftali Bennett hain olarak görülmektedir. Nitekim bazı üyeleri, Bennett-Lapid Anlaşması’nın duyurulmasının arifesinde Kudüs’te gerçekleşen gösterilerinde bunu zaten dile getirdiler. Bu birlik, başlığı Netanyahu’nun devrilmesi olan sağ ve sol arasında eşi görülmemiş bir koalisyonla bir değişim hükümeti kuracaktı ve bu gruplar şu anda hakim siyasi sınıftaki tek değilse de en güçlü müttefikiydi.

Bunun yanı sıra bu gruplar, Naftali Bennett’e karşı düşmanlıklarını alenen dile getirmişti. Netanyahu da son açıklaması ile bu düşman söylemlere katılmıştı (sağın sola teslimi ve İsrail siyasi sistemindeki etkileri hakkında olan açıklama)

Böylece bu gruplardaki ruhu ateşlemişti. Özellikle de Bennett hükümetinde İç Güvenlik Bakanı adayı olan (Omer Bar-Lev), İsrail İşçi Partisi’ne mensup olmakta ve İsrail’de aşırı sağa öncülük eden Radikal Tapınak Gruplarının yönelimlerine, bilhassa Mescid-i Aksa’ya yönelik yönelimlerine taban tabana zıt bir gündem taşımaktadır.

Nitekim bu gruplar aynı zamanda 1995 yılında aşırı sağ tarafından eski İsrail Başbakanı İzak Rabin’e karşı gerçekleştirilen ve 1996’da sağın İsrail’de iktidarı ele geçirmesine yol açan başarılı bir siyasi suikast örneğine de sahiptirler.

Özellikle Kudüs’teki Filistin vatandaşlarına yönelik terör operasyonlarına bakıldığında, bu grupların yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda ve hatta son on yılda uzun terör saldırıları geçmişine sahip olduğu görülmektedir. Tüm bu operasyonlar, bu radikal grupların İsrail polisi ve güvenlik servislerindeki nüfuz yokluğunda gerçekleşmişti ve bu grupların otomatik silahlarla 48 Bölgesindeki Filistinlilere karşı saldırılarını tanıklık etmiştik. Özellikle Lid’de, Kudüs’te veya Mescid-i Aksa çevresinde böyle bir olay, sahada bilfiil gerçekçi bir uygulama olarak sayılmaktadır.

Radikal gruplar, İsrail polis cihetlerinde öncesinde sahip olmadıkları nüfuzları sayesinde kanunlar ellerine geçtikten sonra üyelerini yasal kovuşturmadan koruma güçlerine de güvenmektedir. Dolayısıyla herhangi bir saldırı durumunda üyelerini korumak için geçmiş yıllarda oluşturduğu nüfuzdan yararlanmaya çalışması pek olası bir durumdur.

Bu gruplar, emellerini hayata geçirmenin en iyi yolunun şiddetle dayatmak olduğuna inanmaya başladılar. Hükümet kurma mücadelesini kaybetmişken en iyisi sol partiler lehine durumun gidişatını engellemekti. Hatta sağa bağlı askeri isimlerin ellerinden gerçekleştirecekti. Bu radikal grupların, özellikle Naftali Bennett liderliğindeki sağ cenahın isimlerine karşı siyasi suikast silahına başvurma olasılığı çok daha olası bir hale geldi. Böylece bazı üyelerinin durumu patlatmak amacıyla Filistin toplumunda terör operasyonlar yürütme olasılığı da kendini gösterecekti. Dolayısıyla şu anda kurulmakta olan koalisyon hükümeti başarısız olduğu taktirde aşırı sağ tarafından yönetilen bir olağanüstü hal hükümetine gidilmesi, bedeli akacak tüm kanlar bile olsa gücün kibir duygusu ve nüfuzunu sürdürme arzusuyla açıklanabilir.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından TRT Arabi için kaleme alınmıştır. “

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”