Written by Görüş

Kudüs’te Siyonist Projenin Doğası ve Hedefleri

Dr. Abdulvehhab el-Mesiri, Siyonist proje hakkında şunları söylemektedir: “Siyonizm, kendine özgü dönüştürücü bir karaktere sahip sömürgeci bir düşüncedir. İşgal devleti, bu düşüncenin yaşayan bir ifadesi haline gelmiştir. Siyonist projenin, işgalcilerin ancak tamamlandıktan sonra açıklayacağı, dile getirilmeyen hedefleri vardır. Bu politika, Siyonistlerin Filistin’e yerleşmeye başladığı günden bugüne süregelmiştir. Saldırılarını, yerleşimlerini, nüfuzunu olgulara ve kanunlara dönüştürmek için elverişli şartların oluşmasını beklemektedir”. 

Özellikle bu projenin Kudüs’teki doğasına gelecek olursak, ilk dönem Siyonist vizyon şehrin Arap ve İslami kimliğinin doğrudan ve tamamen ortadan kaldırılmasına dayanmaktaydı. Siyonist hareketin kurucusu Theodor Herzl, Ağustos 1897’de hareketin ilk konferansında yaptığı konuşmada Kudüs ile ilgili vizyonlarından bahsederken şöyle demiştir: “Eğer bir gün Kudüs’ü alırsak ve ben yaşıyor olup, bir şeyler yapabilecek durumdaysam, orada Yahudiler için kutsal olmayan her şeyi ortadan kaldıracağım ve yüzyıllardır orada bulunan eserleri yakacağım”. 

Herzl’in sözleri, Siyonist projenin Kudüs ile ilgili vizyonunu inşa ettiği bir temel olmuştur.  İşgal güçleri, işgal altındaki şehrin batı kısmını işgal ettiğinden beri, burayı Yahudi simgeleri, kimliği ve nüfusuyla sözde Yahudi başkenti haline getirmeyi amaçlamıştır. İşgalin ilk başbakanı David Ben-Gurion şöyle demiştir: “Kudüs olmadan İsrail’in, Tapınak olmadan da Kudüs’ün hiçbir anlamı yoktur”. 

Arap ve İslam kimliğini yok ettikten sonra Yahudi kimliğini ikame etmeyi hedefleyen bu dışlayıcı bakış açısı, işgalin genel olarak Filistin’e, özelde ise Kudüs’e yönelik tutumunda kendisini açıkça göstermektedir. İşgal stratejileri, ilhak ve yayılma esası ile en geniş toprak alanını kontrol etmeye, ayrıca mümkün olan en fazla sayıda Filistinliyi sınır dışı etmeye dayanmaktadır. Kudüs’teki Siyonist proje bir dizi plana ve merkezi hedefe dayanmaktadır. Bunlardan en çok öne çıkanlarını, işgalcilerin şehrin iki yakasını işgal ettiği dönemden bugüne kadarki davranışlarını inceleyerek ortaya koyabiliriz: 

Güvenlik Hedefleri: 

Kudüs’ü Filistinli uzantılarından tamamen koparmak için şehrin güvenlik çemberine alınması. İşgalciler, Kudüs’ün yüksek kesimlerindeki ve hassas bölgelerdeki önemli askeri üsleri elinde tutmuş ve buraları güçlendirmek için çabalamıştır. Bu bağlamda son olarak geçen hafta, stratejik bir konumda bulunan Turmus Tepesi’nde Mescid-i Aksa’ya bakan devasa bir polis karakolunun inşasına onay verilmiştir. İşgalciler, bu birinci hedefin yanı sıra, Ürdün Nehri’nden Kudüs’e giden yolun güvenliğini sağlamaya çalışmış, Ürdün Nehri boyunca uzanan bu güvenlik kuşağını güçlendirmeye çalışmışlardır. 

Demografik Hedefler: 

İşgal yönetimi, Kudüslülerin doğal kent ve nüfus gelişimini engellemeye çalışmıştır. Çevrelerine doğru yayılmalarını engellemiş, demografik, sosyal, ekonomik ve siyasi olarak gelişme imkanı olmayan küçük mahallelere hapsetmişlerdir. 

Filistinlilerin yaşadığı mahallelere uygulanan bu kuşatmayla birlikte Kudüslüleri, fahiş para cezaları ve yüksek yaşam maliyetleriyle kendinden uzaklaştıran bir şehre dönüştürerek, şehrin içinden dış mahallelerine veya dışına göç etmeye zorlamıştır. Yerleşimcileri çekerek ve onlara çeşitli kolaylıklar sağlayarak, önlerindeki engelleri kaldırırken, Filistinlilere sağlık ve ekonomi sektörlerinde darbe vurmuş, Kudüslülerin evlerini yıkarak konutlarından mahrum bırakmıştır. 

Bu politikalar, şehrin doğu kesiminin işgalinden günümüze kadar Kudüs’teki yerleşimci sayısının artmasına yol açmıştır. İşgal yönetimi, işgal altındaki Kudüs ve çevresindeki yerleşim yeri inşaatlarının büyüklüğünü ve yoğunluğunu artırarak kentteki yerleşimci sayısını artırmıştır. İşgal altındaki toprakların içinden ve dışından insanları Kudüs’e taşınmaya ikna etmek için onlara cazip tekliflerde bulunmuştur. 

Siyasi ve Ekonomik Hedefler: 

İşgal yönetimi, Kudüs’ün devletin başkenti olma statüsünü güçlendirmeye ve hem simge yapıları hem de nüfusu bakımından bir Yahudi başkenti olarak tanıtmaya çalışmıştır. Bu hedefe ulaşma bağlamında yerleşim birimlerinin varlığını artırarak, Filistin devletinin kurulması yönündeki her türlü umudu engellemek için Batı Şeria’nın kuzeyini güneyden ayırmıştır. 

Bu ayrıma karşılık, peş peşe gelen işgal politikaları şehrin iki yakasını birleştirmeye ve yalnızca işgalci devlet için değil, aynı zamanda dünyadaki tüm Yahudiler için ebedi, birleşik bir Yahudi başkenti olan “Büyük Kudüs”ün kurulmasına adanmıştır.  İşgal yönetimi bu hedefe doğru ilerlerken, Kudüs’teki Filistin varlığı bu planın önünde büyük bir engel teşkil etmekteydi. Bu yüzden Filistin varlığını ve çeşitli kesimlerini hedef alan bir dizi hedefi gerçekleştirmek için çalışmıştır: 

1- Kudüs’ün mahalleleri arasındaki coğrafi bağların koparılması ve şehrin diğer Filistin şehirlerinden izole edilmesi. 

2- Kudüslülerin geçim kaynaklarının ve ekonomik sisteminin işgal sistemine tabi tutulması (ekonomik bağımlılık). 

3- Kudüs toplumunun kararlılığını sağlayan temellerin sarsılması. Bu durum eğitim ve sağlık sektörünü kontrol altına alma ve Kudüslüleri işgalcilere ve işgalci teknoloji şirketlerine ucuz iş gücü haline getirmeyi amaçlayan beş yıllık büyük planların onaylanması çabalarında kendini göstermektedir. 

4- Kudüs’ün işgal altında olmadığı ve “İsrail”in başkenti olduğu konusunda uluslararası bir tanınırlığın sağlanması. Bu, ABD’nin büyükelçiliğini işgal altındaki Kudüs’e taşımasıyla başlayan ve ardından bir dizi marjinal ülkenin de onu takip ettiği bir süreç olmuştur. 

– Dini, kültürel ve kentsel hedefler: 

Kentin kimliğinin önemli bir parçasının dini, kültürel ve kentsel simgelerle bağlantılı olduğu şüphesizdir. Bu durum, şehre Yahudi karakteri kazandırmak için Yahudi merkezleri ve simgesel yapıların inşasını yoğunlaştıran ve bunlar aracılığıyla şehrin medeni görünümünü bozmaya çalışan işgalcilerin planlarını sekteye uğratmıştır. 

İşgalcilerin kendi kimliklerini dayatma çabaları artarken, Arap değerlerini ve İslami değerleri bozmaya çalışmaktadır. İşgal güçlerinin bu kutsal mekanlara tam olarak hakim olma çabaları bağlamında, Müslümanların ve Hristiyanların kutsal mekanlarını ve bu mekanlarda bulunan insan unsurunu azaltma noktasına gelinmesiyle, mekanlar, anıtlar, camiler ve kiliseler de dahil olmak üzere bu kültürlerle ilgili her şey yok edilmeye çalışılmıştır. 

 

Bu yazı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Ali İbrahim tarafından yazılmıştır, çevirisi Kudüs’te Bugün ekibine aittir.