Görüldüğü üzere 28 Ramazan’da -10 Mayıs 2021- özelde Mescid-i Aksa’da ve Kudüs’te genelde ise Filistin’de normal bir güne tanıklık edilmedi. Dolayısıyla bugünün bölgedeki çatışma tarihinin dönüm noktalardan biri olduğunu söyleyebiliriz.

İsrail’in aşırı sağ cenahını temsil eden Radikal Tapınak Örgütleri Birliği, mübarek Mescid-i Aksa’da yeni bir denge tesis etmek ve planladıkları baskını yapmak için iki ay boyunca kitlesel propagandalarla hazırlık yaptı. Bu baskının ana bir dönüm noktası olmasını istedikleri için Aksa’yı pratik olarak bir Yahudi kutsalına dönüştürme sürecinin başlangıcı olarak planlamışlardı.

Nitekim bunun sağlanabilmesi için birkaç aşamadan geçilmesi gerekiyordu. Bunlardan ilki İsrail işgal devletinin son yıllarda savunduğu Aksa’daki zamansal bölünme düzenlemelerinin kaldırılması ve radikal Siyonist grupların Mescid-i Aksa’da toplu bir şekilde ibadet etmelerine izin vererek yeni düzenlemelere geçilmesidir.

Bunun beraberinde, işgal devleti İsrail’in dini veya ulusal kutlamaları ile İslami bayramların tarihsel olarak denk düşmeleri durumunda Yahudi kutlamalarının öncelenmesi istenilmektedir. Böylelikle Mescid-i Aksa’nın İslami bir kutsal mekan değil de Yahudi kutsalı olduğunu hukuki ve pratik zeminde uygulama girişimidir. Kuşkusuz bu mübarek Mescid-i Aksa’yı mekansal olarak bölme girişiminden önceki bir adımdır.

İsrail işgal devletinin bu aşırı sağ propagandası, çatışmaların merkezi bir noktayı temsil ettiğini göstermekte ve bugünü bir dönüm noktası haline getirmektedir; çünkü bu gruplar bu tarihi önemli bir ulusal gün olan 1967 yılında Kudüs’ün doğusunun ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal mekanların işgal edildiği güne “Kudüs Gününe” dayandırmaktadır.

Bu hareket aynı zamanda, her yıl için hazırlanan ve kapsamlı bir şekilde planlanan iki önemli etkinlikten besleniyordu:

1. Mescid-i Aksa’da hakimiyet kurma çabasıyla yapılan baskınlardan

2.“Bayrak Yürüyüşü” olarak adlandırılan yürüyüşle, özellikle Eski Şehir çevresinde, Kudüs sokaklarında dolaşmaktan.

İlk faaliyet alanları olan Aksa baskınlarında radikal gruplar, genellikle Kudüs Günü’nde yapılan baskınlara olayın sembolik anlamına binaen gerçekleşen diğer baskınlardan farklı bir önem atfetmektedirler. Bu nedenle, bu gruplar bu tarihi “Kudüs Günü” Aksa’yı Yahudileştirme sürecine ek adımlar atmak ve radikal Siyonistler için Aksa’dan bir yer alabilmek için kilometre taşı haline getirmeye çalışmaktadır.

Örneğin 2017 yılında bu tarih, Radikal grupların Aksa’ya 1000 Siyonist yerleşimciyle baskın yaptıkları ve problem olarak gördükleri sayı engelini aştıkları için yeni bir dönüm noktası olmuştu. Bu nedenle, bu yıl 2021’de bu gruplar, sadece niceliğe değil niteliğe de odaklanmaya doğru kayan ve bu konuda daha etkili yeni bir dönüm noktasına ulaşmanın yollarını aradılar. Bu baskın, mübarek Mescid-i Aksa’ya iki bin Siyonist yerleşimcinin girme girişimi ve ilk kez bu kadar büyük çaplı toplu ve aleni ibadet çağrısı ile direniş tarihinde ilk kez görülmekteydi. Nitekim bu -ne mübarek Ramazan ayında ne de başka bir zamanda bu grupların kendi istediklerini yapmaktan alıkoyacak İslami bir kutsalın olmadığı başlığından hareketle- yeni bir denge kurma girişimiydi.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin 2015’te sunduğu ve İsrail’in kabul ettiği anlaşma da dahil olmak üzere tüm kırmızı çizgilerin aşılmasının beraberinde meseleyi, Mescid-i Aksa’ya girme fikrinin ötesine taşıyarak aleni bir şekilde ve Müslümanlar ile beraber Aksa’da ibadet hakkı elde etmeye dönüştürmüşlerdir. Bunun da ötesinde mescitte İslami üstünlüğe karşın Yahudi üstünlüğünü sunmaya çalışmaktalar. Nitekim bu çabalar, hem geleneksel hem de yasal olarak Aksa’nın İslami değil, Yahudi kutsal mekanı olarak ele alınması anlamına gelmektedir.

“Bayrak Yürüyüşü” ise, radikal yerleşimcilerin yirmi yılı aşkın süredir Kudüs’te binlerce insanı bir araya getirdiği ve İsrail bayraklarıyla Kudüs’ün Eski Şehri’nin surlarının etrafında “Kudüs Günü’nde” yaptıkları büyük yürüyüştür.

Bu yürüyüşleri, Kudüs kapılarından en geniş ve en büyüğü olan Şam Kapısı’ndan girerek ilerleten Siyonistler milli ve dini şarkılar söyleyip Eski Şehir’in çeşitli mahallelerinde dolaşmakta ve Kudüslülere sözlü ve bazen de fiziksel saldırılarla kışkırtarak son durakları olan Burak duvarına varıp dini ve milli marşlarla sonlandırmaktadırlar. Bu yürüyüş, Kudüslüleri kışkırtma ve onların morallerini bozan çok sayıda yerleşimcinin bir araya gelmesi, güçlerini, mevcudiyetlerini ve Kudüs’teki hakimiyetlerini göstermeye çalışmaları nedeniyle her yıl Kudüslülerin nezdinde tehlikeli bir olay olarak görülmektedir.

Bu yürüyüşün pek çok çağrışımı vardır: Belki de en önemlisi Kudüs’teki Yahudi varlığının gücünün gösterilmesi ve sergilenmesidir. Ayrıca son durakları olan Burak Duvarı’nın işgal edilmesi ve Baş Haham’larının bugüne dini bir önem atfetmesi bugünü dini bir kimlikle harmanlamaktadır.

Bu bilgiler çerçevesinde, planlarını gerçekleştirmek için ve binlerce kişinin toplanması adına Siyonist çağrılar başlatıldı. Öte yandan Kudüslüler ve Filistinliler arasında da, siyasiler de dahil olmak üzere, bu büyük planın ciddiyetini açıklayan karşı çağrılar yapıldı ve ne kadar tehlikeli boyutlara sahip olduğu açıklandı. Ayrıca uygulamada başarılı oldukları taktirde gerek fiziki gerekse içerik olarak bölgenin mevcut durumunda kapsamlı bir değişikliğe yol açabileceği belirtildi.

Ancak İsrail karşı-propagandası, Kudüslüleri bu kadar kalabalık bir şekilde gelmekten ve büyük bir sebatla mekanda kalmaktan caydırmayı başaramadı. Gerek İsrail polisinin Kudüslüleri Aksa’dan uzak tutmak için baskınları engellediklerini iddia ettikleri propagandaları olsun gerekse İsrail basınının Mescid-i Aksa’nın, yolların ve ulaşımın kapatılması gibi hareketi engellemeye çalıştıkları propagandaları olsun bunu başaramadı.

Sonuç olarak İsrail işgal devletindeki aşırı sağcı grupların tüm hazırlıkları her açıdan bir yenilgiye uğramıştı. İsrail işgal polisinin Kudüslüleri bastırmaya, direnişçilere yönelik düzenlediği aşırı şiddetli saldırılara ve gösterdiği büyük çabalara rağmen radikal gruplardan bir kişi bile mübarek Mescid-i Aksa’ya giremedi. Böylelikle bu grupların dayatmaya çalıştığı dengeye karşılık Mescid-i Aksa tam bir direniş göstermişti.

Bu hadisenin bir gün öncesinde İşgal devleti İsrail’in Yüksek Mahkemesi, bölgedeki baskı ve çatışmaları azaltmak amacıyla Şeyh Cerrah davasında geri adım atmak zorunda kaldı ve mahkemeyi bu ayın sonuna kadar erteledi. Nitekim aynı gün gerçekleşen bayrak yürüyüşü de başarısız olmuş ve İşgal kuvvetleri, Siyonist yerleşimcileri Şam Kapısı yerine el-Halil Kapısı’ndan Eski Şehir’e girmeleri için yürüyüşlerinin yönünü değiştirmek zorunda kalmıştı.

Öte yandan, Batı Şeria ve Yeşil Hat bölgelerindeki çeşitli Filistin şehirlerinde, özellikle Hayfa, Lid, Ramla, Nasıra ve Kafr Kanna gibi bazı şehir ve köylerde şiddetli gösteriler patlak verdi.

Bu gelişmelerin doruk noktası ise uzun yıllar sonra ilk kez Kudüs’te siren seslerinin çalınmasıydı. İsrail askeri güçlerinin ve işgal hükümetinin Aksa’dan ve Şeyh Cerrah Mahallesi’nden çekilmemesi durumunda Hamas’ın doğrudan Kudüs’e füze fırlatmak ile tehdit edişi, dengeleri tamamen tersine çeviren gelişmedir.

Tüm bu olaylarda çarpıcı olan şey, bütün gelişmelerin Kudüs şehri etrafında ve özellikle de en önemli sembolü olan Mescid-i Aksa üzerinde toplanmasıdır. Kudüs davasını, Filistin sahnesinin ön saflarına taşıyan Mescid-i Aksa; Batı Şeria’da, Gazze Şeridi’nde veya Yeşil Hat içinde olsun tüm Filistinlileri bir araya getiren semboldür. Aslında bu Filistin dengelerinde ve genelinde İşgal devletinin mübarek Mescid-i Aksa’yı yalnızlaştırmasını engelleyen önemli bir unsurdur ve işgal devleti herhangi bir şekilde Mescid-i Aksa’ya yaklaştığı taktirde ödeyemeyeceği yüksek bir bedeli olduğunu anlamıştır.

Ancak bu konudaki önemli bir nokta ise, Aksa’yı savunma dengelerine yeni bir unsurun getirilmesidir ki, o da Mescid-i Aksa adı altında işgal devleti ile ilk kez çatışmaya giren Gazze Şeridi’dir. Kuşkusuz bu durum, Kudüs’ün kitlesel direnişi durumunu değiştirmekte ve buna Kudüs’teki işgal devletince kesinlikle hesaba katılmayan yardımcı askeri grupları da dahil etmektedir.

28 Ramazan’da yaşananlar kısaca şöyle özetlenebilir: Kudüs İsrail’in başkenti değildir ve İsrail’in Kudüs’ü başkenti yapmaya yönelik tüm girişimleri başarısız olmuştur.

“Bu değerlendirme yazısı Kudüs Araştırmaları Uzmanı Dr. Abdallah Marouf tarafından TRT Arabi için kaleme alınmıştır. “

“Rica: Tercüme ve düzenlenmesi Kudüs’te Bugün ekibi tarafından gerçekleşmiş olup izinsiz paylaşılmaması rica olunur.”